Hakkımda

İstanbul, Türkiye
Av.Dr. Özcan Günergök

30 Eylül 2007 Pazar

Akşemseddin Hazretlerinin Türbesinden Görünüm


Akşemseddin Türbesi
Akşemseddin Türbesi: Göynük İlçesi, Gazi Süleyman Paşa Camisi avlusunda bulunan türbe, Fatih Sultan Mehmed'in hocası olan Akşemseddin'in vefatından sonra 1464 yılında yaptırılmıştır. Kesme taştan inşa edilen türbe altıgen planlıdır. Türbe içerisinde Akşemseddin ve oğulları Fakih ile Nurihüda çelebilerin sandukaları vardır.
Fotoğrafta görülen türbenin kapısıdır.

Taraklı Güzeli


Dün arkadaşım Şaban Uluca ile Sakarya'nın Taraklı ilçesine gittik. Doğrusu giderken nasıl bir yerle karşılaşacağımız hakkında fazla bir bilgimiz yoktu. Evlerinin meşhur olduğunu duymuştuk. İnternetten tanıştığım oranın ahalisinden Yasin bizi akşama kadar gezdirdi. Şaban da ben de oranın insanının sıcaklığından çok etkilendik. Taraklı'da gezerken çeşme başında bu küçük şirin kız çocuğu ile karşılaştık. Adı aklımda "selin" olarak kaldı ama ben ona "Taraklı Güzeli" demeyi daha uygun buldum.

28 Eylül 2007 Cuma

Koca İstanbul'u tek kareye sığdırdı

Fotoğrafın büyük halini görmek için fotoğrafa tıklayın.
Koca İstanbul'u tek kareye sığdırdı
Daha önce İstanbul'un havadan çektiği fotoğraflarını bir kitapta toplayan hava fotoğrafçısı Orhan Durgut, şimdi de 15 milyonluk nüfusu ve Boğaz'ı, Haliç'i, köprüleri, Kız Kulesi ile bütün İstanbul'u bir fotoğrafta topladı.
330 derecelik bir açıyla çektiği bu fotoğraf dünyada ilk. Durgut, dünyada çok az şehrin böyle bir fotoğrafının çekilebileceğini söylüyor. Zaten teknik olarak böyle fotoğrafların çekilmesi için İstanbul gibi bir şehrin olması gerekiyor. Deniz kenarında ve hilal şeklinde hafif denize doğru eğimli olması, iki kıtada birden toprakları olan İstanbul'u bu harikulade özelliğiyle fotoğrafa yansıtmaya yetiyor. Durgut, İstanbul'un bu fotoğrafını Boğaz'ın Marmara Denizi giriş noktasında, helikopter denizin<>üzerinde yerinde sabit durmak koşuluyla 360 derece dönerken her açıyı ayrı ayrı çekerek elde etmiş. Bu çektiği fotoğraflardan 11 ayrı kareyi birleştirerek yukarıda gördüğünüz fotoğrafı elde etmiş. Bu fotoğrafta 330 derecelik bir açı ile İstanbul görülüyor. Durgut, fotoğrafta görünmeyen 30 derecelik kısmı ise deniz olduğu için koymaya gerek duymamış, zira fotoğrafın iki yanında sadece su görüntüsü olacak ve bu daha da uzamasına sebep olacaktı. İçinde bulunduğumuz mayıs ayının başlarında çektiği fotoğrafın eni yirmi, boyu ise iki metreye kadar büyüyebiliyor. 19 yıllık hava fotoğrafçısı Orhan Durgut, eşi ile birlikte dünyanın 87 ülkesinde 200 bini aşkın hava fotoğrafı çekmiş. Özellikle İstanbul ve Anadolu medeniyetlerine ait fotoğraflarıyla adından çokça söz ettiren Durgut'un bu son çalışması dünyada bir ilk olması ile takdire şayan. Zira bu fotoğraf karesiyle İstanbul'un bir günde gezilerek bitirilemeyecek kadar çok yeri görülebiliyor; Bakırköy sahilinden tarihi yarım adadaki Topkapı Sarayı, Sultanahmet ve Ayasofya camileri, Haliç, Galata Kulesi, Boğaz, köprüler, Çamlıca Tepesi, Kız Kulesi, Haydarpaşa Garı, Kadıköy sahilinden Kartal'a kadar İstanbul'un sahil şeridinin bir ucundan diğer ucuna kadar her yeri gözüküyor.
Dünyayı havadan görüyor ve çekiyor 1986 yılına kadar profesyonel fotoğrafçılık yapan ve çeşitli mekanların farklı açılardan fotoğraflarını çeken Durgut'un kariyeri, bu tarihte gazetede gördüğü bir ilanla değişir, artık Durgut her yere yukarıdan bakacaktır. Zira ilan, Türkiye'nin ilk sivil helikopterinin isteyen herkes tarafından kiralanabileceğini ilan ediyordu. Fotoğraf ve film çekimlerine de kiraya verilebildiği yazılan ilanı gören Durgut, çekimini yapacağı mekanları yukarıdan da çekebileceğini düşünür ve helikopteri kiralar, yıl 1986'dır. Bu olayın üzerinden 19 yıl geçti; Durgut'un ise bu süre zarfında 3 bin saati havada helikopterle geçmiş . Hepsi arşiv niteliği taşıyan 200 bini aşkın fotoğraf çeken Durgut'un en önemli çalışmaları Anadolu'da tarihi mekanların yukarıdan çektiği fotoğrafları. Toprağa gömülü veya belli belirsiz olan antik tiyatroları ve stadyumların görkemi Durgut'un havadan çektiği fotoğraflarla fark ediliyor. Durgut'un geçtiğimiz aylarda çıkan "Havadan İstanbul" kitabında İstanbul'un havadan görüntülerinin olduğu 120 fotoğrafı yer aldı. Bu fotoğraflarda İstanbul'un tarihi mekanları, camileri, sarayları, surları, su kemerleri, köprüleri, Boğaz'ı ve kent merkezlerinin havadan görünüşleri yer alıyor. Bu kitap Durgut'un 25 serilik hava fotoğraflarının ilki. Sırada Bursa, İzmir gibi kentlerin ve Anadolu'daki antik şehir kalıntılarının yer alacağı k itap var. Her biri kendi içinde özgün konulardan oluşacak kitaplar çıkmak için destek bekliyor.

HÜRRİYET GAZETESİ TANITIM YAZISI

Çocuklarımıza Yeterince Vakit Ayırıyor muyuz? -kendim de dahil-


..Öykü.... (Ömür dediğin bir gündür; o da bugündür)
Bir gün susmayı öğrendim. Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar susacaktım. Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim tarzıydı. Babam akşamları eve yorgun dönerdi. Ben bütün gün evde sıkılır, onun gelişini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla oynamak isterdim. Babam sarılır, öper sonra da, hadi odana git, derdi.
Yemek hazırlanınca annem çağırır bu defa masada bir araya gelirdik babamla. Onlar annemle konuşurken ben araya girer, sesimi duyuramayınca da bağırırdım. Babam sinirlenir, 'Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme!' derdi. Annem de 'Bütün gün zaten seninle uğraştım, bir çift laf da mı konuşturtmayacaksın babanla?' diye çıkışır, beni odama gönderirdi.
Çaresiz bir şekilde boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yol alırdım. Babam arkamdan, 'Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip, hâlâ neistiyor anlamadım.' diye bağırmaya devam ederdi. 'Keşke benim de bir odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da hep birlikte otursaydık' derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret edemezdim.
Yemekten sonra babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır, televizyon seyrederdi. Beni yanına çağırır biraz severdi. Onun izleyeceği önemli birşey varsa beni adeta yerimden bile kıpırdatmazdı. Azıcık hareket edip koşup oynamaya çalışsam oda hapsim yeniden başlardı. Bir gün anladım ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa susarak yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım. Önce resim yaparak başladım işe.
Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor; 'Bak, böyle uslu uslu oyna işte.' diyordu. Babam bazen göz ucuyla bakıyor, resimle ilgili bir şey sorsam afallıyordu. Ama bana kızarak beni artık odama göndermiyordu.
'Son günlerde ne de akıllandı benim oğlum.' diye komşulara anlatıyorduannem halimi. Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı. Annem 'Odanı topla!' diye odama kapattığında işe nereden başlayacağımı bilemiyordum.
Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor; ama odamı toparlamayı beceremiyordum. Annem odama gelip 'Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım.' dedi bir gün. Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da elimden alırsa ben ne yapacaktım?
Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım. Babam eve gelince uygun zamanı kolladım. Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya geçildi. Babam oturur oturmaz çizdiğim resmi getirdim.
Babam baktı. Hım, dedi 'Çok güzel olmuş. Bu adam benim herhalde.' dedi.
Ben 'Hayır o adam değil, bu çocuk sensin.'dedim.
O 'Hayır, bu adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kız da arkadaşın.'dedi.
Ben yine 'Hayır, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu küçükkız da annem.' dedim.
Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: 'Peki neden bizi küçük çizdin?' dedi.
Heyecanla başladım anlatmaya.
Ben büyüyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz yaşlanıp küçüleceksiniz. Beliniz bükülecek, komşumuz Ahmet amca ile Ayşe teyze gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten geldiğimde yorgun olacağım. Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda işyerinde kafam şişmiş olacağından sizi duymayacağım bile. Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde,
'Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim.' diyeceğim. Ve bir de bağıracağım 'Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odaları da var, daha ne istiyorlar' diye.
Annemle babamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Duyduklarına inanamıyorlardı.
Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki sonsuza kadar konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi.
Farkında' Olmalı İnsan...Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı.

Dost

Sorunlarca kuşatılmışlığında,
Başın ellerinin arasında,
Derin düşüncelere dalmışsan,
Ve kendini değil,
Onu düşünüyorsan,
Sen dostsun.

Bakmayıp kendi çaresizliğine,
Seni düşünüyorsa,
Ellerinden tutmak,
Sana uzanmak istiyorsa,
Şanslısın dostum;
O da senin dostun.

İstanbul - 28.01.1999 17:25
Özcan Günergök

Don Kişot

"Don Kişot olma"
Diyor dostlarım bana
Biraz saf olsa da
Fena adam değildi o aslında

İstanbul - 11.05.1999 01:50
Özcan Günergök

Depreme Dair

Devam ediyormuş hayat,
-doğrudur!
her şey geçmiş olmuş olanlar
-doğrudur!
zamanla unutulurmuş,
geçermiş tüm acılar
-unutamam
Gözlerim gördüklerini,
kulaklarım işittiklerini,
yüz tutsa da unutmaya
hatırlat bana
Allah’ım unutturma!
Bundan büyük ibret mi var...

İstanbul - 30.08.199 21:40
Özcan Günergök