Hakkımda

İstanbul, Türkiye
Av.Dr. Özcan Günergök

30 Eylül 2007 Pazar

Akşemseddin Hazretlerinin Türbesinden Görünüm


Akşemseddin Türbesi
Akşemseddin Türbesi: Göynük İlçesi, Gazi Süleyman Paşa Camisi avlusunda bulunan türbe, Fatih Sultan Mehmed'in hocası olan Akşemseddin'in vefatından sonra 1464 yılında yaptırılmıştır. Kesme taştan inşa edilen türbe altıgen planlıdır. Türbe içerisinde Akşemseddin ve oğulları Fakih ile Nurihüda çelebilerin sandukaları vardır.
Fotoğrafta görülen türbenin kapısıdır.

Taraklı Güzeli


Dün arkadaşım Şaban Uluca ile Sakarya'nın Taraklı ilçesine gittik. Doğrusu giderken nasıl bir yerle karşılaşacağımız hakkında fazla bir bilgimiz yoktu. Evlerinin meşhur olduğunu duymuştuk. İnternetten tanıştığım oranın ahalisinden Yasin bizi akşama kadar gezdirdi. Şaban da ben de oranın insanının sıcaklığından çok etkilendik. Taraklı'da gezerken çeşme başında bu küçük şirin kız çocuğu ile karşılaştık. Adı aklımda "selin" olarak kaldı ama ben ona "Taraklı Güzeli" demeyi daha uygun buldum.

28 Eylül 2007 Cuma

Koca İstanbul'u tek kareye sığdırdı

Fotoğrafın büyük halini görmek için fotoğrafa tıklayın.
Koca İstanbul'u tek kareye sığdırdı
Daha önce İstanbul'un havadan çektiği fotoğraflarını bir kitapta toplayan hava fotoğrafçısı Orhan Durgut, şimdi de 15 milyonluk nüfusu ve Boğaz'ı, Haliç'i, köprüleri, Kız Kulesi ile bütün İstanbul'u bir fotoğrafta topladı.
330 derecelik bir açıyla çektiği bu fotoğraf dünyada ilk. Durgut, dünyada çok az şehrin böyle bir fotoğrafının çekilebileceğini söylüyor. Zaten teknik olarak böyle fotoğrafların çekilmesi için İstanbul gibi bir şehrin olması gerekiyor. Deniz kenarında ve hilal şeklinde hafif denize doğru eğimli olması, iki kıtada birden toprakları olan İstanbul'u bu harikulade özelliğiyle fotoğrafa yansıtmaya yetiyor. Durgut, İstanbul'un bu fotoğrafını Boğaz'ın Marmara Denizi giriş noktasında, helikopter denizin<>üzerinde yerinde sabit durmak koşuluyla 360 derece dönerken her açıyı ayrı ayrı çekerek elde etmiş. Bu çektiği fotoğraflardan 11 ayrı kareyi birleştirerek yukarıda gördüğünüz fotoğrafı elde etmiş. Bu fotoğrafta 330 derecelik bir açı ile İstanbul görülüyor. Durgut, fotoğrafta görünmeyen 30 derecelik kısmı ise deniz olduğu için koymaya gerek duymamış, zira fotoğrafın iki yanında sadece su görüntüsü olacak ve bu daha da uzamasına sebep olacaktı. İçinde bulunduğumuz mayıs ayının başlarında çektiği fotoğrafın eni yirmi, boyu ise iki metreye kadar büyüyebiliyor. 19 yıllık hava fotoğrafçısı Orhan Durgut, eşi ile birlikte dünyanın 87 ülkesinde 200 bini aşkın hava fotoğrafı çekmiş. Özellikle İstanbul ve Anadolu medeniyetlerine ait fotoğraflarıyla adından çokça söz ettiren Durgut'un bu son çalışması dünyada bir ilk olması ile takdire şayan. Zira bu fotoğraf karesiyle İstanbul'un bir günde gezilerek bitirilemeyecek kadar çok yeri görülebiliyor; Bakırköy sahilinden tarihi yarım adadaki Topkapı Sarayı, Sultanahmet ve Ayasofya camileri, Haliç, Galata Kulesi, Boğaz, köprüler, Çamlıca Tepesi, Kız Kulesi, Haydarpaşa Garı, Kadıköy sahilinden Kartal'a kadar İstanbul'un sahil şeridinin bir ucundan diğer ucuna kadar her yeri gözüküyor.
Dünyayı havadan görüyor ve çekiyor 1986 yılına kadar profesyonel fotoğrafçılık yapan ve çeşitli mekanların farklı açılardan fotoğraflarını çeken Durgut'un kariyeri, bu tarihte gazetede gördüğü bir ilanla değişir, artık Durgut her yere yukarıdan bakacaktır. Zira ilan, Türkiye'nin ilk sivil helikopterinin isteyen herkes tarafından kiralanabileceğini ilan ediyordu. Fotoğraf ve film çekimlerine de kiraya verilebildiği yazılan ilanı gören Durgut, çekimini yapacağı mekanları yukarıdan da çekebileceğini düşünür ve helikopteri kiralar, yıl 1986'dır. Bu olayın üzerinden 19 yıl geçti; Durgut'un ise bu süre zarfında 3 bin saati havada helikopterle geçmiş . Hepsi arşiv niteliği taşıyan 200 bini aşkın fotoğraf çeken Durgut'un en önemli çalışmaları Anadolu'da tarihi mekanların yukarıdan çektiği fotoğrafları. Toprağa gömülü veya belli belirsiz olan antik tiyatroları ve stadyumların görkemi Durgut'un havadan çektiği fotoğraflarla fark ediliyor. Durgut'un geçtiğimiz aylarda çıkan "Havadan İstanbul" kitabında İstanbul'un havadan görüntülerinin olduğu 120 fotoğrafı yer aldı. Bu fotoğraflarda İstanbul'un tarihi mekanları, camileri, sarayları, surları, su kemerleri, köprüleri, Boğaz'ı ve kent merkezlerinin havadan görünüşleri yer alıyor. Bu kitap Durgut'un 25 serilik hava fotoğraflarının ilki. Sırada Bursa, İzmir gibi kentlerin ve Anadolu'daki antik şehir kalıntılarının yer alacağı k itap var. Her biri kendi içinde özgün konulardan oluşacak kitaplar çıkmak için destek bekliyor.

HÜRRİYET GAZETESİ TANITIM YAZISI

Çocuklarımıza Yeterince Vakit Ayırıyor muyuz? -kendim de dahil-


..Öykü.... (Ömür dediğin bir gündür; o da bugündür)
Bir gün susmayı öğrendim. Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar susacaktım. Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim tarzıydı. Babam akşamları eve yorgun dönerdi. Ben bütün gün evde sıkılır, onun gelişini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla oynamak isterdim. Babam sarılır, öper sonra da, hadi odana git, derdi.
Yemek hazırlanınca annem çağırır bu defa masada bir araya gelirdik babamla. Onlar annemle konuşurken ben araya girer, sesimi duyuramayınca da bağırırdım. Babam sinirlenir, 'Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme!' derdi. Annem de 'Bütün gün zaten seninle uğraştım, bir çift laf da mı konuşturtmayacaksın babanla?' diye çıkışır, beni odama gönderirdi.
Çaresiz bir şekilde boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yol alırdım. Babam arkamdan, 'Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip, hâlâ neistiyor anlamadım.' diye bağırmaya devam ederdi. 'Keşke benim de bir odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da hep birlikte otursaydık' derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret edemezdim.
Yemekten sonra babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır, televizyon seyrederdi. Beni yanına çağırır biraz severdi. Onun izleyeceği önemli birşey varsa beni adeta yerimden bile kıpırdatmazdı. Azıcık hareket edip koşup oynamaya çalışsam oda hapsim yeniden başlardı. Bir gün anladım ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa susarak yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım. Önce resim yaparak başladım işe.
Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor; 'Bak, böyle uslu uslu oyna işte.' diyordu. Babam bazen göz ucuyla bakıyor, resimle ilgili bir şey sorsam afallıyordu. Ama bana kızarak beni artık odama göndermiyordu.
'Son günlerde ne de akıllandı benim oğlum.' diye komşulara anlatıyorduannem halimi. Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı. Annem 'Odanı topla!' diye odama kapattığında işe nereden başlayacağımı bilemiyordum.
Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor; ama odamı toparlamayı beceremiyordum. Annem odama gelip 'Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım.' dedi bir gün. Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da elimden alırsa ben ne yapacaktım?
Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım. Babam eve gelince uygun zamanı kolladım. Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya geçildi. Babam oturur oturmaz çizdiğim resmi getirdim.
Babam baktı. Hım, dedi 'Çok güzel olmuş. Bu adam benim herhalde.' dedi.
Ben 'Hayır o adam değil, bu çocuk sensin.'dedim.
O 'Hayır, bu adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kız da arkadaşın.'dedi.
Ben yine 'Hayır, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu küçükkız da annem.' dedim.
Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: 'Peki neden bizi küçük çizdin?' dedi.
Heyecanla başladım anlatmaya.
Ben büyüyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz yaşlanıp küçüleceksiniz. Beliniz bükülecek, komşumuz Ahmet amca ile Ayşe teyze gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten geldiğimde yorgun olacağım. Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda işyerinde kafam şişmiş olacağından sizi duymayacağım bile. Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde,
'Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim.' diyeceğim. Ve bir de bağıracağım 'Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odaları da var, daha ne istiyorlar' diye.
Annemle babamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Duyduklarına inanamıyorlardı.
Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki sonsuza kadar konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi.
Farkında' Olmalı İnsan...Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı.

Dost

Sorunlarca kuşatılmışlığında,
Başın ellerinin arasında,
Derin düşüncelere dalmışsan,
Ve kendini değil,
Onu düşünüyorsan,
Sen dostsun.

Bakmayıp kendi çaresizliğine,
Seni düşünüyorsa,
Ellerinden tutmak,
Sana uzanmak istiyorsa,
Şanslısın dostum;
O da senin dostun.

İstanbul - 28.01.1999 17:25
Özcan Günergök

Don Kişot

"Don Kişot olma"
Diyor dostlarım bana
Biraz saf olsa da
Fena adam değildi o aslında

İstanbul - 11.05.1999 01:50
Özcan Günergök

Depreme Dair

Devam ediyormuş hayat,
-doğrudur!
her şey geçmiş olmuş olanlar
-doğrudur!
zamanla unutulurmuş,
geçermiş tüm acılar
-unutamam
Gözlerim gördüklerini,
kulaklarım işittiklerini,
yüz tutsa da unutmaya
hatırlat bana
Allah’ım unutturma!
Bundan büyük ibret mi var...

İstanbul - 30.08.199 21:40
Özcan Günergök

27 Eylül 2007 Perşembe

Deprem

Gün :17 Ağustos 1999
Saat: 03:02
İstanbul, tüm Marmara
Korkunç bir gürültüyle uyandı
Gün: 17 Ağustos 1999,
Saat: 03:02
Binlerce can kendi kıyametine uyandı...

Of Allah'ım,
Anlatılmakla olmuyor,
Anlamazdım da görmeseydim gözlerimle...
17 Ağustos 1999 vakit Öğle üzeri, İzmit'teyim
Çökmüş binalar, yerle bir,
Çaresiz bekleyiş bir yanda,
Her an varlığını hissettiren,
Egemen benim diyen,
ellerimizle yarattığımız kutsal
ne hikmetse görünmez oldu ortalıkta...

"Ne bekleyeceğim, ölümü bekliyorum" diyor bir kadın

Of Allah'ım of,
Yürek dayanmaz gördüklerime Gölcük'te
Sanmam farklı olsun yaşananlar,
Adapazarı, Düzce, Bolu, Avcılar'da
Tırnaklarıyla kazıyor yıkıntıyı bir baba,
Karısı, çocukları varmış enkaz altında.
Feryatlar yükseliyor bir yanda....

İnsanlar aç, susuz, perişan düşmüş Yalova yoluna
Bir an sandım ortasındayım savaşın,
Bosna'da, Kosova'da
Bağışla isyanımı
Dayanamıyorum Allah'ım...

İstanbul - 18.08.1999 14:28
Özcan Günergök

Değmez Mi?

Uğruna dağları delemedim belki,
Bir Ferhat gibi.
Çöllere de düşmedim,
Bir Mecnun gibi.

Ama,
Senin için çarpan,
Şu sıcacık yüreğimi,
Ellerimle sundum sana.

Değmez mi sence buna da...

İstanbul - 09.12.1998
Özcan Günergök

Darağacı

İnanıyorsan savunduklarına
Arkasında duracaksın
Gerek yok cellada
Çıkarıldığında darağacına
Tabureye sen vuracaksın

Erzincan - 21.02.1999 00:51
Özcan Günergök

26 Eylül 2007 Çarşamba

Daha Yaşanacak Çok Güzellikler Var

Ölümden korkma
Ardında pişmanlıklar yoksa
Arkanda yarım kalan işler
Kırık kalpler bıraktıysan
Haklısın üzülmekte ölüme

Korktuğum ölüm değil asla
Kapının vakitsiz çalınması
Tanyeri ağaranda
Güneşin batması

Sevgili dost
Bilirim meşgulsün
Alacağın çok can var
Var sen biraz daha oyalan yine de

Gidecek değilim bir yerlere
Buradayım
Lakin
Daha yaşanacak çok güzellikler var.

İstanbul - 28.01.1999 12:42
Özcan Günergök

Çok Karamsarsın

Gerçekleri söylediğimde
Bana karamsar dediniz.
Gözlemleyeceğinize,
Çevrenizde olup bitenleri,
Benden yalanlar beklediniz.

Aslında sizler de farkındaydınız,
Kendinizi aldatmadaydınız.
Gözlerinizi kapadığınızda,
Bitecek sandınız.
Kolayına kaçtınız.

Her şey güzeldi de,
Ben mi algılayamadım.
Hepsi doğruydu da,
Ben mi yanlıştım.
Bütünüyle mi yanlıştım.

Sesleniyorum sizlere,
Dinleyin beni.
Sizlere inat olsun diye,
Devam edecek değilim yanlışıma.

Ama,
Yanlışımda ısrarda,
Kararlıyım hala.
Gördüklerimi söyleyeceğim.
Duymak istediklerinizi değil.

Şimdiden duyar gibiyim seslerinizi:
"Çok karamsarsın".

İstanbul - 28.01.1999 14:58
Özcan Günergök

Çocukluğa Özlem

Ah!
Bir dönebilseymişiz
Günah bilmez çocukluğumuza
Haylazlıklar yapsaymışız
Şimdi beton yığını kırlarda
Yine top koştursaymışız sokaklarda...

"Ne iyi olurdu azizim,
ne dersin?"

"Ağzını hayra aç aman!
Ne istersin şu garipten
Nasıl geldim bugünlere,
Bir Allah,
bir de ben bilirim
Sorsan, hiç yoktur niyetim,
Geri dönüp de maziye,
Bir daha dikenleri dermeye....

İstanbul - 19.09.1999 03:03
Özcan Günergök

Cevabı Müvekkilde

Hakkı yok kimsenin aslında kızmaya
Avukatız, adımız bir kere çıkmış yalancıya
Para alır, yalanlar söylermişiz güya!

Yorum yok benden, yeni sayılırım meslekte
Bildiğim, müvekkil sızlanarak gelir önüme
Verir, veriştirir hiç tanımadığım birilerine

Sabırla dinler, not alıp söylediklerini
Bir yandan anlamaya çalışırım olup biteni
Başka çarem yok, neylersin doğrudur dedikleri

Olayı çözer kafamda, yazarım bir layiha
Harçlar yatar, gerekli evrak girer dosyaya
Açılmıştır artık dava, çıkarım hakim karşısına

Vallahi sorsanız sevmem asla aldatmayı
Yazdıklarım, dediklerim doğru mu, yalan mı
Bana değil, gidin müvekkile sorun gayrı....

Teşvikiye - 11.08.1999 13:42
Özcan Günergök

Canım Dostum

Haberimi aldığında
yetişirim diye çabalama
Sen yanıma vardığında
beyazlara bürünmüş çoktan
Sevdiğimin koynundayımdır
Sonsuz arzuyla beni sarmalayan

Hem dikilmene gerek yok başucumda
Gözlerin ve dudaklarından dökülenler
Ardımdan gelir nasıl olsa

Uzakta özlem duyacağız
Vuslat diye çarpacak yüreğimiz
Delicesine hasret yakarken bir zaman
Ayrılık bittiğinde o gün,
üstünde vaktiyle giydiğim gömlek
Sen de bir güzelin koynunda olacaksın

İstanbul - 26.03.1999 04:00
Özcan Günergök

Bu Taş Bana

Açık bir bilgisayar,
Bir kupa çay,
Masadaki hariç.
Kapalı odamda tüm ışıklar.

Düşük seste eşlik eden şarkılar,
Bir köşede duran,
İhmal edilmiş,
Arada bir hatırlanıp
Ele alınan gitar.

Masada açık kitaplar,
Dağılmış saçlar,
Hafifçe uzamış bir sakal,
Adam gibi yaşamak varken,
Sana mı kaldı bilim ulan!

İstanbul - 18.01.1999 03:15
Özcan Günergök

Boşluğu Sen Doldur

Sen
Soruyorsun
Ben senin neyinim
Sen
Adını koyamadığım
Geceler boyu uyutmayanımsın
Sen
Sevdası yüreğimde saklı
Tenhada ağlatanımsın
Tutup da ellerimden
Asırlık inzivamdan
Kurtaranım
Yeniden hayata bağlayanımsın
Sen
Canımsın
Öteki yarımsın
Sen...sın

İstanbul - 02.05.1999 18:52
Özcan Günergök

Bir Sen Değilsin -Vedat'a-

Arkadaş
Dert etme, üzülme be
Bir sen değilsin ayrı kalan yarinden
Sakın ola yanılıp da zannetme
Bir sen değilsin yüreği fırtınalı derinden

Arkadaş
Ciğerine çekeceksin ki hasretliği
Kavuşmadaki zevki fark edesin,
Zamanın eritemediği,
O sonsuz sevgiyi hissedesin

Arkadaş
Öyle bir an gelir, gayrı o kollarındadır
Yıkar sandığın hasret, çektiğin acılar,
Anılar defterinde, eskimiş birer yapraktır
Oysa bitmez sanmıştın değil mi bir zamanlar...

İstanbul - 15.08.1999 23:20
Özcan Günergök

Bir Onu Kırma

Farzet ki elim kırılsa
Doktoru var alçıya alırlar
Kalmaz acısı geçer sevgilim
Göz açıp kapayanda

Farzet ki beni vursalar
Bir kör kurşunla
biletim olur küçük çekirdek
Sonsuz huzur yolunda

Çaresi var her şeyin
Sevdiğim, kalbimden başka
Elimi kır, canımı al ama
Bir tek onu kırma...

İstanbul - 27.04.1999 01:40
Özcan Günergök

Bir Başka Ben

Ansızın kopan gitar teli gibi,
Kopup gideceğiz.
Terk-i diyar eyleyeceğiz,
Aynı kaderi paylaşan,
Sayısız niceleri gibi.

Koptuğunda gitarın teli,
İşlevsiz iki parçacık bıraktı ardında.
Veda vakti kapımı çaldığında,
“Hadi dost vakit tamamdır” dendiğinde

Ardımda bir başka ben olsun isterim...

İstanbul - 26.01.1999 00:03
Özcan Günergök

Bir Başına

Yalnız bir dağ çiçeği
Sorsan "yalnız değil"
Bir başına...

Özgürlük kokarmış,
Bir başına dağ çiçeği
İflah olmazmış onu koklayan

Saksı mezar gelirmiş,
"Bir başına" dağ çiçeğine
Cam kenarı kabristan...

Bir garip koku sinmiş
üstüme dağ çiçeği misali
Sorarlar: "yalnız mısın"

Bir garip hisseder oldum
Nasıl desem:"Yalnız değil""
Galiba bir başıma"...

Cevizlibağ - 28.09.1999 07:27
Özcan Günergök

25 Eylül 2007 Salı

Didim Taşburnu-Gündüz Görünümü


Adres değişikliğini bildirmeyene ceza

Adres değişikliğini 20 gün içinde nüfus müdürlüklerine bildirmeyenlere 250 YTL `den 500 YTL `ye kadar para cezası kesilecek. Yalan ve yanlış beyanda bulunanlara 4 aydan 6 yıla kadar hapis cezası verilecek.Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK ), yaklaşık bir yıl süren önemli bir çalışmaya imza attı; evleri tek tek ziyaret edip illerin nüfusunu çıkardı. Ancak Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi adı verilen proje, basit bir sayım olmadı.Elektronik ortamda devamlı yapılacak güncellemelerle yaşayan, modern bir veri tabanı oluşturuldu. Sistem, 21 Eylül `den itibaren Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü `ne geçiyor ve işlemeye başlıyor. Genel müdürlük, vatandaşları bilgilendirmek amacıyla, özel afişler hazırlattı. Bunlar otobüs durakları, hastane ve belediye binaları gibi halkın yoğun olarak bulunduğu yerlere asılacak. Uygulamanın vatandaşı yakından ilgilendiren cezai müeyyideleri olacak. Adres değişikliğini 20 gün içinde nüfus müdürlüklerine bildirmeyenlere 250 YTL `den 500 YTL `ye kadar para cezası kesilecek. Yalan ve yanlış beyanda bulunanlara 4 aydan 6 yıla kadar hapis cezası verilecek. Bu beyanlara tanıklık eden muhtarlara ise çeşitli yaptırımlar uygulanacak. Sistem, vatandaşla devlet arasındaki işlemlerin daha rahat yürümesini de sağlayacak. Elektrik, su, telefon ve posta gibi hizmetlerin halka ulaştırılması kolaylaşacak. En küçük yerleşim biriminde yaşayan nüfusun bile cinsiyet, yaş ve eğitim durumu her an bilinebilecek. Bu sayede sağlık, eğitim, konut, ulaşım ve sosyal hizmetlerin planlanması daha rahat yapılacak.Nüfusun adrese dayalı olarak tespit edildiği sistem, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK ) tarafından yürütüldü. Çalışmalar sırasında sayım yapacak personel sıkıntısı da çeken TÜİK , sistemi Nüfus ve Vatandaşlık Genel Müdürlüğü `ne devrediyor. 21 Eylül `den itibaren `Adres Kayıt Sistemi` olarak nüfusa geçen sistem, kişilerin adreslerinin elektronik ortamda, güncel olarak tutulmasını sağlıyor. Sistemle kişinin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yerleşim yeri adresi, kişinin yerleşim yeri dışında kalan ve geçici süre oturulan yazlık, kışlık, ikinci veya üçüncü konut gibi diğer adresleri tutulacak. Vatandaş, adres değişikliklerini nüfus müdürlüklerine beyan edecek. Burada elektronik ortamda tutulan bilgiler, hizmet alınmak üzere müracaat edilen kurumlara (belediyeler, elektrik ve su idareleri) bildirilecek. Adres beyan formları www. nvi .gov.tr adresinden, nüfus müdürlüklerinden, muhtarlıklardan, dış temsilciliklerimizden ve hizmet alınmak üzere müracaat edilen kurumlardan temin edilebilecek. Engellilik, yaşlılık, hastalık gibi beyanda bulunmaya engel hali bulunanlar ve yerine beyanda bulunabilecek yakını olmayan kimsesizlerin adres bilgilerini ise bağlı bulundukları muhtarlıklar, nüfus müdürlüklerine bildirecek. Sistemin daha hızlı ve rahat işlemesi için İstanbul Nüfus Müdürlüğü `ne 170 yeni personel atandı. Müdürlüklerde bürolar oluşturuldu. Nüfusun yoğun olduğu ilçelere nüfus şeflikleri açıldı.Yaklaşık 1 yıl önce TÜİK tarafından çalışmalarına başlanan sistemin kurulması iki aşamalı bir çalışmayla gerçekleşti. İlk aşamada, belediye ve il özel idarelerinin sorumluluk alanlarındaki tüm adresler ulusal veri tabanına aktarıldı. İkinci aşamada ise bu işlemleri tamamlayan illerin nüfus tespitine geçildi. Bu aşamada TÜİK evleri tek tek ziyaret ederek hane halkını tespit etti. Vatandaşa, adreste ikamet edilen süre, hane halkının kaç kişiden oluştuğu, tarımsal faaliyetle uğraşan bulunup bulunmadığı, aylık ortalama gelir ve geçim kaynağı soruldu.1927`den beri her 5 yılda bir sokağa çıkma yasağı uygulanarak yapılan nüfus sayımı, sistem sayesinde sona eriyor. Her sokağın, her evin (dağ başında bile olsa) mutlaka sabit bir numarası olacak. Kimlik numarası esaslı olacak sistemle artık kaydırma nüfus sayımları yapılamayacak. Dolayısıyla herkes bir tane ikametgah gösterme zorunluluğunda olacak. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da sistemle nüfus tespiti için bütün milleti ev hapsine mahkum eden çağdışı uygulamaya son verdiklerini bildirmişti. Erdoğan, Adres Kayıt Sistemi ile vatandaştan istenen ikametgah ilmühaberinin de tarihe karıştığını açıklamıştı.Sistem, hayatı kolaylaştıracakAdres Kayıt Sistemi, nüfus sayımı değil, devamlı yapılacak güncellemelerle yaşatılan modern bir veri tabanı. Bu sistemde TC kimlik numaralarına göre kayıt yapılacağından mükerrer kayıt ya da kayıt olamama gibi riskler bulunmuyor. Sistemle ücra köylerden şehir merkezlerine kadar bütün adresler, belirlenen adres standardına göre düzenlenecek. Bu standart ülkemizde yaşanan adres karmaşasına son verecek. Belediye, posta, telefon, elektrik ve benzeri hizmetlerin yürütülmesi kolaylaşacak. Bu sistem, kamu kurumlarının da paylaşımına açılacağından devlette zaman ve kaynak tasarrufu sağlanacak. Vatandaşların farklı kurumlardan aldığı birçok kayıt hizmeti, bu sistemin hayata geçmesiyle tek bir yerden alınabilecek ve bürokratik işlemler azalacak. Sistemle en küçük yerleşim biriminde yaşayan nüfusun bile cinsiyet, yaş ve eğitim durumu her an bilinebilecek, bu sayede sağlık, eğitim, konut, ulaşım ve sosyal hizmetlerin planlanmasında güncel bilgiye sahip olunacak. Yerleşim yeri bazında nüfusun büyüklüğü, yaş ve cinsiyet, doğum, ölüm , evlenme, boşanma, göç, okullaşma ve benzeri gibi nüfusun niteliklerine ilişkin temel istatistikler, daha kısa zaman aralıklarında istatistik üretmeye imkan verecek http://hukukcu.com/modules/news/article.php?storyid=502

Bensiz Döneceğim

Öyle seveceğim ki seni
Sevdiğimİstanbul kıskanacak
Martılar darılacak
Günlerden bir haziran günü
Sevdiğim
Sana geleceğim
Ve yanımda sevdiğin
Derken bir temmuz akşamında
Gözüm yollarda
Bensiz döneceğim
Sevdiğimİstanbul'a

İstanbul - 15.06.1999 15:13
Özcan Günergök

Benim Ögrencilerim Vardi

Benim ögrencilerim vardi,
Bana yaşami kolaylaştiran.
Derin düşüncelere dalmiş
Erzincan caddelerinde,
Anlamsizca gezerken rastlardim onlara.

Hani bazan merak da ederdim dünyalarini,
Çat kapi tanri misafiri idim.
Bodrum katlarina mahkum,
Yaşamanin ne oldugunu onlardan ögrendim.

Onlar üzerinden geçinirdi birileri,
Bir o kadar da nankördüler onlara karşi.
"Ögrenci giremez"leri orada gördüm ben.
Bir yandan "Üniversite isteriz" derken.

Sabahlari 2 Numarali minibüsle fakülteye giderken,
Görürdüm neler çektiklerini,
Otobüs yoktu,
Okula gidebilmek için araç istediklerinde,
Karda kiyamette,
Kilometrelerce yolda,
Spor niyetine yürüyüş tavsiyesini ben orada gördüm.

Hayati aslinda,
O kadar da ciddiye almamayi ben onlardan,
Ögrencilerimden ögrendim.

Benim ögrencilerim vardi bana hocam diyen.
Benim ögrencilerim vardi bana ortagim diyen.

Sözüm ona her şey onlar için vardi.
Onlar ülkenin gelecekteki yöneticileri idi...

Benim ögrencilerim vardi kimi yerde hocamdi.
Benim ögrencilerim vardi kimi yerde çiragimdi.

O veda günü,
Işte o zaman fark ettim.
Eve dönüşün o kadar da kolay olmadigini.
Hani diyordum keşke vedalar da olmasaydi.
Ansizin, haber vermeden çekip gitseydim de,
Görmeselerdi o halimi.
Belki darilirlardi ama,
Bir gün yine de ögrenirlerdi,
O davranişimin nedenini.

Benim ögrencilerim vardi.
Ve ben onlarin hocasi olarak kalmak isterdim.
Ama olmadi...
Benim ögrencilerim vardi...
Özcan Günergök

Beni Şair Edesin Diye

Sen olmasaydın sevgilim
Şiirler yazamazdım aşka dair
Hüzün mürekkebi nedir bilemezdim
Kaleme ölümsüz dizeler yazdıran
Gözyaşından maya da katamazdım
Yüreğimin fırtınalı sessiz diline

Tanrı beni yaratmış
Yalnızca seveyim diye
Bir de seni yollamış
Beni şair edesin diye...

İstanbul - 18.04.1999 02:30
Özcan Günergök

Ben-Sen

Ben "Ben" olmalı,
Sen "Sen".
Ben "Sen"i isterim.
Ben olma yolunda "Sen"i değil.

Ben olursam "Sen" gibi,
Sen olursan "Ben" gibi,
Artık,
Ne "Ben" benim,
Ne de "Sen" sen.
Artık,
Ben "Sen",
Sen "Ben".

İşte sıradan biri…

İstanbul - 28.01.1999 17:03
Özcan Günergök

Ben Bile Bakmam Artık Suratıma

Söküp atabilsem seni
Atabilsem ey kalbim
Tutmasam bağrımda

tıkayabilsem kulağımı
senden gelen sese
dinlemesem seni ey vicdanım

acı nedir bilmem daha
Güler artık hep yüzüm
Başlar dönmeye yine
Kaldığı yerden dünya

Yazık ki ben bile bakmam artık suratıma...
İstanbul - 22.04.1999 23:02
Özcan Günergök

Ben Ben Olayım

Bir formül bulun
Bulun da onu
Artık düşünmeyeyim
Hissetmeyeyim

Öyle bir şey yapın ki
Düşünmediğimi düşünmeyeyim
Hissetmediğimi hissetmeyeyim
Ne hak diyeyim
Ne hukuktan bahsedeyim

Kodlayın beynimi
Her dediğinizi yapayım
İstediğiniz gibi olayım
Başınızı ağrıtmayayım

Bulamıyorsanız o formülü
Lütfen
Bırakın da beni
BEN olayım...
İstanbul - 26.01.1999 19:39
Özcan Günergök

24 Eylül 2007 Pazartesi

Barışın Türküsü

Ben dostluğun türküsünü söylerim,
Düşmanlık neyime.
Barış ve Mutluluk benim gayem.

Ben huzuru isterim,
Kavga benim neyime.
Kardeşçe yaşamak varken,
Didişmek niye.

Ben Türküm,
O Fransız, sen Alman.
Ne fark eder?
Hepimiz insanız,
Sevgiye muhtacız.

Ben barışı isterim,
Savaş benim neyime.
Taşırız hepimiz bir can,
Kim olmak ister ki bî can.

Haydi insanlar,
Gelin bir araya,
Sussun silahlar,
Söylensin artık barışın türküsü....
İstanbul - 09.12.1998
Özcan Günergök

FotoğrafI Fotoğraf Yapan Işık

Işığı bir kaynaktan her yöne doğru dalgalanarak yayılan parçacıklar olarak düşünebiliriz. Bu parçacıklar çekim süresince film düzlemine çarparak fotoğrafı oluşturur. Cisimler ana ışık kaynağı güneşten veya yapay ışık kaynaklarından aldıkları ışık parçacıklarını dalgalı bir şekilde saniyede 300000 km'lik bir hızla yansıtırlar. Bütün ışık türlerinin hızı aynıdır ama dalga boyunları farklıdır. Dalga boyu ışığın niteliğini belirler. Dalga boyu kısa olan güçlü, uzun olan güçsüz ışıktır. Görebildiğimiz en uzun dalga boyu kırmızı, en kısası mavi ışıktır.
Fotoğrafta en karanlık ve en aydınlık bölümler arasındaki ışık yoğunluğu kontrast olarak bilinir. Mesela, ışık kaynağından yayılan ışığın konuyu her yönden eşit bir şekilde aydınlatması sonucu (bulutlu havada çekilen) fotoğrafta kontrast düşük olur. Bunun karşıtı ışığın tek bir yönden konuyu aydınlatması sonucu (güneşli havada çekilen) fotoğrafta kontrast yüksek olur. İyi bir fotoğraf için kontrast temel etkenlerden birisidir. Fotoğrafta dengeli bir kontrast olmasına dikkat edilmelidir.
Konudan uzaklaşmamak için kontrast ne fazla yüksek ne de çok düşük olmamalıdır. Yüksek kontrast koyu gölgelerden parlak beyaz aydınlıklara kadar geniş bir ton farklılığı içermektedir. Düşük kontrast ise, karanlık gölgeler ve parlak aydınlıkların aşırı uçlarını içermeyen daha sınırlı bir ton farklılığı gösterir.
Mesela, bir yaz günü güneş tam tepedeyken özellikle ormanlık alanlarda, kumsallarda ya da karla kaplı ortamlarda kontrast fazla iken bulutlu havalarda yada güneşin yatay geldiği zamanlarda çekilen fotoğraflarda kontrast azdır.
Parlak güneşli bir havada yani kontrastın yüksek olduğu zamanlarda bir yere baktığımızda tüm ton farklılıklarını algılayıp detayları rahatlıkla görebiliriz. Ancak burada, bilinmesi gereken filmlerin ton farklılıklarının gözlerimiz kadar olmadığı ve gözümüzün gördüğü detayları fotoğrafta göremediğimizdir.
Fotoğraftaki beyaz parlak alanlar izleyicinin dikkatini konudan uzaklaştırırken donuk ve yumuşak tonlar daha keskin ve vurgulu olarak öne çıkar. Çekeceğiniz fotoğraflarda buna dikkat ederek, çok koyu ve çok aydınlık alanları görüntünüze almamaya çalışabilir veya konuya göre konumunuzu değiştirerek sonuca ulaşmaya çalışabilirsiniz. Aksi halde fotoğrafınız sizin çektiğinizi sandığınız görüntüyü vermeyecektir.
Işık Kaynakları
· Güneş ışınları, açık alanda her noktayı aynı derecede aydınlatırlar.· Nokta ışık kaynaklarından yapılan aydınlatmalar da uzaklık artıkça konuya düşen ışık şiddeti azalır.· Arkası yansıtıcılı kaynaklar, koni şeklinde, ışık kaynağından uzaklaştıkça genişleyen bir ışık süzmesi oluştururlar.
Doğada fotoğraf çekerken ışık tek bir kaynaktan yani güneşten gelir. Işığın kalitesi; günün saati, konuya geliş yönü, ışığa müdahale veya filmin özelliklerinden dolayı etkilenir. Flaş, lamba, ateş, ay ışığı, reflektör gibi kaynaklar gün ışığının etkisini artırmak için kullanılır. Bir nesne üzerinden yansıyan ışık, nesnenin özelliğine bağlı kalarak düzgün, dağınık, kontraslı, sert, yumuşak, donuk, sıcak, soğuk veya kırmızıdan maviye doğru değişik anlamlar verebilir.
Genellikle donuk, mat mavimsi ışık sakin ve durağan bir anlam katar. Koyu ve sıcak ışık daha fazla heyecan ve enerji verir. Genellikle, göze hoş gelen fotoğraflar ışığın düzgün dağıldığı ve derinlik hissi vererek kontrast yaratan, çok koyu keskin olmayan gölgelerin yumuşak olduğu fotoğraflardır. Doğru ışıktan yaralanmak için ışığı çok iyi okuyabilmek gerekir. Bu da en iyi artan tecrübe ile olur. Yani daha çok fotoğraf çekip, farklı ışıklarda aynı konuyu çekmek , farklı ışıkların fotoğrafı nasıl etkilediğini görmek en etkili öğrenme biçimidir. Bununla birlikte çok fotoğraf görerek ve özellikle sizi etkileyenlerin nasıl bir ışıkta çekildiğini inceleyerek ve sorarak ışık ile ve ışık sayesinde istediğiniz etkiyi yaratmayı öğrenebilirsiniz.
Doğrudan Gelen IşıkGüneş ya da diğer ışık kaynaklarından kırılmadan gelerek konunun üzerine düşen ışıktır.
Önden Gelen IşıkIşık kaynağı, konunun önünde fotoğrafçının arkasındadır. Konu bakış yönündeki her noktasından eşit miktarda aydınlanmış durumdadır ve hiç gölge yoktur. Gölgenin yokluğu derinlik duygusunu yok eder. Bu tür ışık detay verme ve renkleri gösterme açısından etkilidir.
Yandan Gelen IşıkIşık yandan geldiğinde daha güçlü ve zengin görüntüler elde edilir. Sağ veya soldan gelen ışık gölgelere neden olduğu için görüntünün dokularını daha da belirginleştirir. Yandan gelen ışıkla oluşan bu gölgeler fotoğrafa derinlik duygusu kazandırır. Doku ve desen çekimlerinde bu ışık kullanılmaktadır.Gölgelerin oluşturduğu kontrast çok yüksek ise gözün görebildiği detayları fotoğrafta göremeyeceğimizden yukarıda bahsetmiştik. Bunun için dolgu flaş kullanarak yüksek kontrast düzeyini düşürmek mümkündür.
Ters IşıkIşık kaynağı, konunun arkasında fotoğrafçının önündedir. Ters ışıkta fotoğraf çekmek aslında oldukça zordur ama çok etkili fotoğraflar elde edilebilir. Önden gelen ışıkta nesnenin görmediğimiz tarafını aydınlattığı için bakış yönümüzde detaylar kaybolur ama nesnenin dış formu belirginleşir. Konunun etrafındaki ışık süzmeleri fotoğrafı güzelleştirir. Fotoğrafınıza yüklemek istediğiniz duyguya göre isterseniz nesneyi dolgu flaşı ile aydınlatabilirsiniz.
Üsten Gelen IşıkIşık kaynağı, konu üzerine tam tepeden gelir. Bu durumda kontrast yüksek olacağı için konun fotoğrafının çekilmesi tavsiye edilmez. Fotoğrafı çekip çekmemenizi yine sizin fotoğrafa yüklemek istediğiniz duygu belirleyecektir.
Noktasal ışıkIşık kaynağı, bulutlardan, ağaçlardan yada başka açıklıklardan gelerek konunun bir bölümünü aydınlatır. Gündoğumunun hemen sonrasında veya günbatımından önce, yağmurdan sonra bulutların ve ormanda ağaçların, yaprakların arasından çıkan ışıkların hepsi noktasal ışıklardır. Bu tür ışık kaynakları ile son derece güzel fotoğraflar çekilebilir.
Dolaylı Gelen IşıkIşık kaynağı, diğer cisimlere çarptıktan sonra ilk gücünü kaybederek konu üzerine düşer. Kapalı veya bulutlu havalarda ki ışıktır. Işığın konu üzerine düşen zamanda dağılmasına ve yansımasına bağlı olarak özellikler gösterir. Dolaylı ışık alan ortamlarda çekim yaparken düşük enstantane değerleri kullanmak zorunda kalınır. Bu nedenle çekimler için ayak, yada fotoğrafa yüklemek istediğiniz duygu düşük enstantane değerine uygun değilse daha hızlı filmler kullanmanız gerekir.
YansımaAyna veya cam gibi pürüzsüz; duvar, kağıt veya kumaş gibi pürüzlü yüzeylere düşen ışıktır.Düzgün Yansıma Işığın geldiği açı ile hiç bozulmadan pürüzsüz yüzeylerden aynı ışık şiddeti ile yansıtmasıDağınık Yansıma Işığın pürüzlü yüzeylerden yansımasıdır.
KırılmaIşık farklı yoğunluktaki ortamlardan geçtikten sonra yön değiştirir. Bu yön değişikliği ışığın geliş açısına, ortamların ışık kırılma katsayılarının oranına ve ışığın dalga boyuna bağlıdır. Kısa dalga boyuna sahip ışıklar, dalga boyu uzun olan ışıklara oranla daha fazla kırılırlar.
PolarizasyonIşık normalde her yönde titreşerek ilerler. Bu titreşimler süresince sadece belli bir açıdaki titreşimlerin bırakılarak, diğerlerinin söndürüldüğü ışığa, polarize edilmiş ışık denir.

http://www.fotograf.web.tr adresinden alıntıdır. Bu siteyi amatör fotoğrafçılıkla ilgilenen arkadaşlara tavsiye ederim.

GECE ÇEKİMİ

Gecenin kendine has bir güzelliği vardır. Bir tarafta yapay ışıklarla aydınlatılmış tarihi, turistik ve resmi binalar, diğer tarafta otomobillerin far ve stop lambalarından yansıyan ışık demetleri fotoğraf açısından ilginç örnekler sunar. Bu renk ve ışık demetleri, amatör profesyonel tüm fotoğrafçılar tarafından sıklıkla kullanılan konulardır.
Gece fotoğrafı çekmek için makinemizde (P) program (T) ve (B) ayarlarından en birinin olması gerekmektedir. Çünkü gece fotoğraf çekmek için poz süresi, saniyenin kesirleriyle değil saniyelerle ifade edilir. Uzun süre perdenin açık kalması için (B) , çok uzun süre açık kalması için (T) ayarının olması lazım. Işığın yetersiz olduğu durumlarda, perdenin açık kalma süresinin tespiti, pozometre ( gelişmiş pozometreler hariç) aracılığı ile yapılamadığından amatörler için en sağlıklı yol enstantanenin otomatik olarak ayarlanabilmesine imkan tanıyan (A) veya enstantane ile birlikte diyafram değerlerini otomatik olarak ayarlayan (P) mekanizmasının bulunduğu bir makine ile bu tür çekimleri yapmaktır. Gece fotoğraflarında konudan makineye gelen direk ışıklar (yoldan geçen otomobiller) ve makinenin bulunduğu yerdeki ışık (sokak aydınlatma lambası) pozometreyi aldatır. Bu durumlarda makineye ya da pozometreye direk gelen ışıklar el veya başka bir cisimle engellenmeli ya da çekilecek konunun ışık ortamına eş değer bir başka noktadan ölçüm yapılmalıdır.
Gece fotoğraf çekileceği zaman fotoğraf makinesi tripoda takılır ve enstantane değeri (B) konumuna getirilir. Enstantane (B) de iken deklanşöre basılır ise perde açılır ve film elinizi deklanşörden kaldırana kadar ışık almaya devam eder. Bazı durumlarda bu süre birkaç dakika alabilir. Bu durumlarda makinenin titremesini engellemek için enstantane değerinin (T) konumuna getirilmesi gerekir. (T) konumunda deklanşöre basıldığında perde açılır ve tekrar basıldığında perde kapanır. Gerek (B) gerekse (T) konumunda perdenin ne kadar açık kalacağına karar vermek tecrübe isteyen bir durumdur. Bu tecrübeyi kazanmak için uygun bur konu seçilir. Obtüratör hızı (B) konumuna getirilir. Diyafram değeri 5,6 ya da 8 gibi ortalama bir değer olarak belirlenir. Film 30 saniye pozlandırılır. 2. denemede konu ve konunun ışık şartları değişmemiş ise 45, üçüncü denemede 60 saniye pozlandırılır. Üç fotoğraf dikkatle incelenerek o ışık şartlarına uygun poz süresi tespit edilir ve sonraki çekimlerde ışık şartlarındaki artma ve azalma oranları dikkate alınarak poz süresi tespit edilmek suretiyle yeni çekimler yapılabilir.
Gece fotoğraf çekerken diyaframın kısık tutulup, poz süresinin artırılması özellikle yüksek bir yerden caddelerin fotoğraflarının çekilmesi sırasında yoldan geçen araçların far ve stop lambalarından yansıyan ışıklar fotoğrafa grafiksel bir anlam kazandırır. Yalnız bu çekimlerde objektife direk gelen far ışıklarının filmi etkilemesini önlemek için objektifin önü kısa süreyle kapatılmalıdır. Bu kapatma süresinin poz süresine ilave edileceğini unutmayalım.
Gece fotoğraflarının sıra dışlığını sağlamak için uygulanacak yöntemlerden biride objektife yakın bir noktaya yerleştirilecek konunun anlamını ve önemini azaltmayacak bir objenin flaş veya bir başka ışık kaynağı ile özel olarak aydınlatılmasıdır. Bu tür fotoğraf çekmek için normal poz süresi içerisinde (Film pozlandırılırken öndeki konu flaş ile aydınlatılıp önceden belirlenen süre kadar filmin pozlandırılmasıdır.) flaşın patlatılarak öndeki konu genel konudan ayrı olarak aydınlatılır. Gece fotoğraf çekilirken konunun aydınlatılması için flaş kullanılmaz. Çünkü en güçlü flaş en açık diyaframda 4-5 metreden sonra konuyu aydınlatamaz. Flaşın patlaması konunun yeterince aydınlatılması anlamına gelmez. Bu nedenle gece fotoğraflarında mutlaka uzun poz sürelerinin verilmesi gerekir. Eğer uzun poz süresi vermek istemiyorsak ışığa duyarlı yüksek ISO değerinde (800 veya 1000 ISO) filmler kullanmalıyız.
Gece fotoğrafı için en uygun zaman güneşin batışından birkaç saat sonraki zamandır. Daha geç saatlerde gökyüzü gereğinden fazla kararacağından fotoğraf karemizdeki gökyüzü gereksiz bir boşluk olarak görülebilir. Bir diğer faktör ise gecenin ilerleyen saatlerinde evlerdeki ışıklar kararacağından canlı bir şehri ölü bir şehir gibi görüntüleyebilirsiniz.
Sanırım ilginç görüntülerden birini de filminizde üst üste çekim yaparak elde edebilirsiniz. Dolunaylı bir gökyüzünde çok dar açılı (400-800mm.lik) bir objektifle yalnızca dolunayın fotoğrafını çektikten sonra filmi çevirmeden, obtüratör sistemini kurarak kapalı bir havanın bulunduğu zaman şehir görüntüsü çekmektir.
Gece fotoğraflarında ilginç görüntülerden biri de havai fişek gösterilerinde çekilen fotoğraflardır. Havai fişeklerin görüntüsünü yakalayabilmek için makinemizi tripoda yerleştirir, enstantane ayarını (B) ya da (T) konumuna getiririz. Gösterileri dikkatle izleyerek patlamanın en çok olduğu bölgeye makinemizi döndürüp deklanşöre basarız. Gökyüzünde patlamalar seri olarak devam ederken makinemizin perdesi açık kalır ve ışık demetleri film üzerine kayıt olur. Bazen tek bir patlamayı görüntüleyebileceğimiz gibi aynı kare üzerinde birkaç patlamayı da görüntüleyebiliriz.
Açıklama Notu:
Obtüratör (örtücü)Örtücünün açık kalma süresine enstantene denir. Enstantene 1/sn. cinsinden ifade edilir. Ana enstantene değerleri 1, 2, 4, 8, 15, 30, 60, 125, 250, 500, 1000 gibidir. 1 enstatenenin altındaki değerler makinalarda farklı renklerle veya üzerine " işareti konularak gösterilir ve bunlar 1/sn. değil direkt sn. cinsinden değerlerdir. Gelişmiş makinalarda ana enstantene değerlerinin 1/2, 1/3'lük kısımları alınarak ara enstantene değerleri elde edilir. Böylece çok daha hassas ölçümler yapılabilir. 60 enstantene demek 1/60sn demektir. Birbirini takip eden enstantene değerlerinde sayı iki katına çıkınca, süre yarıya iner. Yarıya inince süre iki katına çıkar. 125 enstantene ile film pozlanacaksa, bu değer filmin üzerine düşecek ışığın filmi 1/125sn süre ile etkileyeceğini gösterir.
B ve T KonumlarıÇoğu uzun pozlama gereken zamanlarda makina üzerindeki en düşük enstantane değeri yetersiz kalabiliyor. Bu gibi durumlarda B (bulb) ve T (time) ayarları kullanılır. Bunun için makina kesinlikle bir tripot'a sabitlenmiş olmalıdır, hatta sarsıntıyı engellemek için kablo deklanşör veya uzaktan kumandalı deklanşör kullanılmalıdır. Eğer makinamız üzerinde ayna kilidi (mirror lock: hareketli aynayı yukarıda tutarak fotograf çekimi sırasında sarsıntıyı engeller) varsa o da kullanılmalıdır.

B ve T arasındaki fark; makina B konumundayken perdenin açık kalması için deklanşöre sürekli basmak gerekir (deklanşör kilidi kullanılarak sürekli parmağımızın orda kalması engellenebilir). T konumunda ise deklanşöre basılınca perde açılır, perdenin kapanması için tekrar deklanşöre basmak gerekir.Uzun poz gerektiren normal çekimlere ek olarak gece hareket eden ışıklı cisimlerin uzayan ışıkları, havai fişek gösterileri, şimşek fotografları gibi çekimler için bu ayarlardan yararlanılır.

http://www.fotograf.web.tr adresinden alıntıdır. Bu siteyi amatör fotoğrafçılıkla ilgilenen arkadaşlara tavsiye ederim.

SİLUET FOTOĞRAFLAR

Fotoğraf çekimlerinde hep güneşin makinenin arkasına gelmesi önerilir. Gelin siz bu öneriyi dinlemeyin ve güneşi (ışığı) makinenizin önüne alın siz ışığa karşı fotoğraf çekmeyi deneyin. Göreceksiniz ki fotoğraflarınız ayrı bir havaya bürünecek ve sıradanlıktan kurtulacak. Özelikle portre fotoğraflarında, insan figürlerinin çekimlerinde fotoğrafa ayrı bir anlam kazandırmak ancak ışığa karşı fotoğraf çekmekle gerçekleşir. Fotoğraf ışık ve gölgeden oluşan bir anlatım biçimidir. Burada neyi anlattığınız değil ne anlattığınız önemlidir.
Siluet fotoğrafları çekmek için yapay ışık da kullanılabilir. İyice aydınlatılmış beyaz bir fon önünde hiç aydınlatılmamış bir konunun fotoğraf çekilirse siluet elde edilir. Değişik siluet görüntüleri elde etmek için farklı renkteki fonlar ve değişik aydınlatma şekilleri kullanılabilir. En çok kullanılanı beyaz ince bir kumaşın arkadan aydınlatılması ve öndeki konunun fotoğrafının çekilmesidir. Siluet fotoğraflarda konunun detayları belli olmaz.
http://www.fotograf.web.tr adresinden alıntıdır. Bu siteyi amatör fotoğrafçılıkla ilgilenen arkadaşlara tavsiye ederim.

MANZARA FOTOĞRAFI

Manzara fotoğrafı çekmek her fotoğraf makinesine sahip olan için kaçınılmaz bir durumdur. Bir kişiye fotoğraf çekmesini söylediğimiz zaman çoğunlukla manzara fotoğrafına yönelmektedir. Bunun nedeni belki doğanın çekiciliği belki de daha kolay elde edilebilmesi olabilir. Çok basit gibi gözüken manzara fotoğrafı çekimi, fotoğrafçılığın en zor dallarından biridir. Çünkü doğada her zaman gerçeğini gören gözler, çektiğimiz fotoğraflarda bu gerçeğin ya olduğu gibi aktarılmasını ya da onun bizim yorumlarımızla yeniden ifade edilmesini istemektedirler. Bu nedenle ışık, renk, ton, kompozisyon, objektif, filtre gibi konuları tam özümsememiş kişinin gözün gördüğü mükemmellikte fotoğraf çekmesi biraz zordur.
Manzara fotoğrafı çekmek isteyen kişi doğaya bağlıdır. Bir bulutlu havanın, sisin ya da bir yağmurlu havanın fotoğrafını çekmek ancak bu koşulların kendiliğinden oluşmasına bağlıdır. Kendiliğinden oluşan bu görüntülerden istediği etkiyi ve ifadeyi veren anı yakaladığı zaman fotoğraf oluşturabilir. Bu nedenle, manzara fotoğrafı çekmek isteyen kişinin öncelikle iyi bir gözlemci olması gerekmektedir. Doğayı bir avcı gibi taradıktan sonra burada bulacağı bir odak noktası fotoğrafın ilgi merkezi ve manzaraya açılan bir pencere olacaktır. Bu nokta uzakta bir dağ, bir binanın cephesi, bir grup ağaç, bir kuş veya bir insan olabilir. İlgi noktasının çok duyarlılıkla seçilmesi ve ilgiyi dışarıya çakacak etkenlerden oluşmaması gerekir. Çekimlerde kullanacağımız objektif 50 mm.lik bir objektif veya 35 mm.lik bir geniş açılı objektif olabilir. Geniş açılı objektifler kullanıldığında geri plandaki konuların olduğundan daha küçük görüleceğini unutmayalım. Manzara fotoğraflarının çekiminde en iyi ışık sabahın ilk saatleri ve akşam günbatımından birkaç saat önceki ışık koşullarıdır. Bu ışıklar konumuza yatay geleceği için hem konudaki kontrastlığı azaltır hem de derinlik duygusu yaratır.
Manzara fotoğraflarında konuyu çerçevelemek fotoğraflarımıza ayrı bir anlam kazandırır. Çerçevelemeyi bir kemer, bir köprü ayağı, bir kapı girişi doğal bir kaya formasyonu veya ağaç veya yapraklarından yararlanılarak gerçekleştirebilirsiniz.
Manzara fotoğraflarının çekiminde düşük enstantane kullanmak hem alan derinliğini artırmak için kısık diyafram kullanmaya imkan tanıyacağından hem de konu içerisindeki hareketli öğelerin hareket izlenimini yakalayabilme imkanı sağlayacağından iyi sonuçlar verir. Diğer taraftan renk kontrastını sağlamak için zıt renkleri renk dengesini bozmadan kullanmak fotoğraftaki görsel zenginliği artırır. Filtre manzara fotoğrafçılığının vazgeçilmez elamanlarındandır. Fotoğrafımızda gökyüzü yer alacaksa gökyüzündeki bulutların fotoğraf üzerindeki etkisini artırmak ya da yüksek noktalarda fotoğraf çekerken U.V. ışınlarının fotoğrafımızı etkilemesini önlemek için mutlaka filtre kullanmalıyız. 80 A-80 B filtreleri bulutları daha belirgin olarak görüntülemeyi sağlar.

http://www.fotograf.web.tr adresinden alıntıdır. Bu siteyi amatör fotoğrafçılıkla ilgilenen arkadaşlara tavsiye ederim.

Barış Abi -Mekanın Cennet olsun Barış Manço-

Kara haber tez duyuldu
İnanamadık Barış abi
Bırakıp gitmişsin bizleri
Oldu mu Barış abi

Uzun saçların, kocaman yüzüklerin
Durmak bilmez el işaretlerinle
Kazınmıştın o çocuk beyinlerimize

Çilli horozu, sarıkızın buzağısını
Senden duyduk
Sayende eşek daha bi sevimli
Arkadaşımız idi

Büyüdük keskin sirke küpüne zarar verir oldu
Aşık olduk yapayalnız sokaklarda dolaşır olduk
Sevgiliye “unutmak kolay demiştin
Öyleyse sen unut beni” dedik

Neler demedik Barış Abi
Neler demedik senden kopup gelen
Ve sen şimdi yoksun öyle mi
Oldu mu Barış abi

Ağlamayı unutmuş gözlerime
Gözyaşlarını hatırlattın
Tanımazdın beni
Ben gibi nicelerini de
Barış abimizdin sen
Öyle de kalacaksın

Cumhurbaşkanı yapacaktık seni
Ama gittin Barış Abi
Sabredemedi yüreciğin

Unutmuyoruz
Dünya fani, veren Allah alır canı
Nasıl unuturuz biz seni
Can bedenden çıkmayınca

Unutmayız Barış Abi...
İstanbul - 01.02.1999 16:51
Özcan Günergök

HAREKETLİ KONU

Hatırlanacağı gibi enstantane, makinede filmin önünde bulunan metal, bez vb. maddeden yapılmış bir perdenin açılıp kapanma süresini belirler. Diyafram ise, film düşecek ışık miktarını ayarlamak için kullanılır. Her ikisinin ayarlanarak film üzerine belli bir miktar ışık düşürülme olayına pozlandırma denir. Bir filmin pozlanmasında enstantane ve diyafram ayarların ne kadar olacağını konunun ışık durumu belirler. Bu değerlerin birbiriyle olan bağlantılarından, hareket ederek fotoğrafçı değerleri biri lehine azaltıp çoğaltabilir. Diyaframdan geçecek ışık miktarını ya da poz süresini artırmak, çekilen konunun alan derinliğinin artırılması ya da hareketinin dondurulması fotoğrafçının tercihine bağlıdır.
Düşük bir enstantane kullanarak hareket halinde olan bir insanın, hayvanın, aracın, dalgalı bir denizin ya da şelalenin fotoğrafları çekilerek harekete bir dinamizm katılabilir. Düşük enstantane kullanıldığında, hareket bir zaman dilimi içerisinde film üzerine düşeceğinden, konunun hareketsiz kısımları ya da yavaş hareket eden bölümleri net, hareketsiz bölümleri ise, hareket yönünde (hafif netsiz olarak) film üzerinde bir iz bırakacağından, fotoğrafımıza şiirsel ve estetik bir anlam kazandıracaktır. Düşük enstantaneden anlatılmak istenen hareket halindeki objenin hareket hızının altındaki enstantane değeridir. Makineye paralel olarak yürüyen bir insanın 1/8 enstantane değerinde fotoğrafı çekilirse kişi tamamen netsiz çıkacaktır, 1/15 enstantane değerinde aynı fotoğraf çekildiğinde elleri ve ayakları (vücudundan daha hareketli olan kısımlar) netsiz diğer yerler net çıkacaktır. 1/60 enstantane değerinde bu fotoğraf çekildiğinde gerek insan gerekse tüm ortam net çıkacaktır. Makineye paralel koşan bir insan için 1/15 enstantane netsiz, 1/30 enstantane el ve ayaklar netsiz diğer bölgeler net, 1/125 enstantane değeri ise konunun tamamı net olarak elde edilirken, 1/500 ve üzeri enstantane değerinde hareketin bir anı dondurulur. O halde hareketi dondurmak, hareket halindeki objenin hareket hızının üstünde bir enstantane değeri kullanmaya bağlıdır.
Bir şelalenin fotoğrafı 1/500 ve üzeri enstantane değerlerinde çekildiği zaman havada su tanecikleri dondurulurken 1/ 30 ve altındaki enstantane değerlerinde aralıksız bir bütün olarak akan bir kütle görüntü elde edilir.
Hareketli konuların fotoğraflarının çekiminde uygulanan yöntemlerden biride “panning” olarak adlandırılan tarama yöntemidir. Bu yöntem oldukça zor olmasına rağmen çok değişik görüntüler üretebilen bir yöntemdir. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta makinemize 50 mm. ‘lik bir objektif takıp tarama yapacağımız konunun hareket hızının gerçeğe yakın bir şekilde tespit edilmesi gerekmektedir. Bu yöntemde hareket halindeki objenin hareket hızında bir enstantane değeri kullanılarak fotoğraf çekilir. Objenin arkasında konuyu olumsuz etkileyen öğelerin olmamasına dikkat edilmelidir.
Makinemizi bir tripoda yerleştirdikten sonra yatay eksende rahat hareket edebilmesi için gerekli ayarlar yapılır. Vizörden objenin hareket seyri zihinsel olarak izlenir. Enstantane değeri objenin hareket hızına eş değerde ya da altında bir değer olarak ayarlanır. Obje makinenin görüş açısına girdiğinde vizörden takıp edilir ve makinemiz konuya odaklanmış ve onun hızında hareket ederken deklanşöre basılır ve makine konuyla birlikte hareketine devam ettirilir. Perde açılıp kapandıktan sonra fotoğraf çekimi tamamlanmış olur. Deklanşöre basıldığı zaman refleks makinelerde vizörden hiçbir şey görülmeyeceği için önceden bu konuda denemeler yapmak gerekir.
Konu içerisindeki hareketin dondurulması enstantane değerinin yükseltilmesi film üzerine düşecek ışık miktarını azaltacağından, yeterli ışık miktarını sağlayabilmek için diyafram değerinin azaltılması yanı diyaframın açılması gerektiğini unutmayalım. Bir başka nokta ise kullandığımız objektifin odak uzunluğunun altındaki enstantane değerleri için mutlaka tripot kullanılması gerektiğidir. Diyafram enstantane ilişkisini anlatan yazı, makale ve diğer eserleri okumakta yarar var.
http://www.fotograf.web.tr adresinden alıntıdır. Bu siteyi amatör fotoğrafçılıkla ilgilenen arkadaşlara tavsiye ederim.

22 Eylül 2007 Cumartesi

PORTRE FOTOĞRAFI

Fotoğrafta portre deyimi, pek çok insanda bir kişinin başının ya da vesikalık fotoğraf çekilmesi olarak anlaşılmaktadır. Oysa portre bunları kapsamakla birlikte bunların dışında bireyin kimliğini, karakterini, kişiliğini, duygularını ifade eden bir özelliğe sahiptir. Portre politikacıdan esnafa, öğretmenden öğrenciye, çiftçiden sanayiciye, sporcudan sanatçıya kısaca bir insanın, bir anlık duygu ve düşüncülerini ya da hayatını bir anlatım şeklidir. Bu bakımdan bazen boy, bazen büst bazen de baş çekimleri portre fotoğrafı anlayışı içinde yer alabilir.
“Portre fotoğrafı çekmek , yazmaya şiirle başlamaya benzer. Hemen hemen her fotoğrafçının dağarcığında portre bulunur. Fotoğrafımızda, portre dizisi hazırlayan ve olaya sürekli ilgi duyanlar arasında Ara Güler, Gültekin Çizgen, Ozan Sağdıç, Şahin Kaygun, İsa Çelik, Cengiz Civa, Nazım Timuroğlu Gündüz Kayra, Mehmet Ünal, Çerkez Karadağ gibi isimler vardır. Fotoğraf dünyamızda portre konusunda belli bir dünya görüşü, güzellik ve benlik anlayışı ortaya çıkmıştır. .....Portre fotoğrafçılarımız, insan fenomeninin çok yönlü dünyasının, iç içe sorunları olan karmaşık yapısını çözümleyerek etkili bir biçim anlayışla dile getirme konusunda önemli aşamalar geçirmişlerdir. Ortaya çıkarılan yapıtlarda tipleme, ışık, renk, biçim, ton geçişleri, istif, parça bütün bağlantısı, kadraj, atmosfer yaratma ve öz-biçim örgüsü etkileyici bir düzeye ulaşmıştır..
Doğal olarak her insan ayrı bir dünyadır. Bu ayrı dünyaları anlatmanın iki temel zorluğu vardır. Bunlar, anlatılmak istenen kişinin önce anlatacak kişi tarafından anlaşılabilmesi ve anlatılacak kişinin tüm karakteristik özelliklerini bir defada ortaya koyabilecek uygun bakış açısı ve anın tespit edilmesidir. Çok kolay gibi gözüken bu iki nokta fotoğrafçılığın belki de en zor yanıdır. Bu nedenle fotoğraf çekerken kullanılan film, makine, objektif, portre fotoğrafçılığına uygun olanlardan seçilmeli, en önemlisi ışık, modelin görüntüsünün film üzerine düşmesi için bir araç değil, portresi çekilecek kişinin özelliklerini yansıtacak bir araç olarak kullanılması gerekir.
Portre fotoğraflarının çekilmesinde genelde 80- 200 odak uzunluğuna sahip objektiflerin kullanılması uygun olur. Geniş açılı objektiflerle konuya yaklaşıldığında objektif öndeki öğeleri abartarak büyüteceğinden kişinin burnu büyük başının arka tarafları küçük çıkacaktır. Bu durumda perspektif bozukluğuna neden olur. Çok uzun odak uzunluğunun kullanılması durumunda da derinlik etkisi yok olur. En uygun objektif 80 mm.‘lik objektiftir.
Güneşli bir havada dışarıda portre fotoğrafı çekmek çok zordur. Zorunlu kalmadıkça bu ışık koşullarında portre fotoğrafı çekilmemelidir. Çünkü parlak güneş kişinin yüzüne dik geldiği zaman kişi yüzünü buruşturacak, gözlerini kısacaktır. Güneş tepede iken saçların, kaşın ve burnun gölgesi yüzde istenmeyen görüntülerin oluşmasına neden olur. Güneşli havalarda yüz üzerinde açık ve gölge bölgeler arasında parlaklık farklarının fazla olması fotoğrafı olumsuz yönde etkiler. Bu durumlarda yansıtıcılar (reflektör) ya da dolgu flaşı kullanılarak sert gölgeler yumuşatılabilir. Güneş modelin arkasında olduğu zaman isteğe bağlı olarak siluet görüntüler elde edilebilir ve bu şekilde değişik efekt etkisi yaratan görüntüler yakalanabilir. En uygun güneş ışığı sabahın erken ve akşam gün batmadan bir iki saat önceki ışığıdır. Açık havada puslu bir günde ya da gölgede çekilecek portreler uygun sonuçlar verebilir. Gölgede çekilecek portre fotoğraflarında 81 A veya 80 A gibi renk düzeltici filtreler kullanılması gerektiği unutulmamalıdır.
Portre fotoğrafı çektirecek kişiler objektiften etkilenecekleri için ifadelerinde ve davranışlarında doğal olmayan bazı değişiklikler olabilir. Bu durumlarda fotoğrafçının model ile konuşması (modeli sıkmadan) kişinin doğal hareket etmesi için uygun bir yöntemdir. Yalnız modele dokunmak beklenin aksine ters etki yaratabilir.
Portre fotoğrafçılığında netleme kişinin göz bebeklerine yapılmalıdır. Çünkü gözler kişiliğin aynasıdır. Modele çok yaklaşmak kadar ondan fazla uzaklaşmakta uygun değildir. Modelin arkasında kalan bölgelerde görüntüyü bozu etkisi olan ya da ilgiyi dağıtacak görüntüler olduğu zaman açık diyafram yardımı ile fon netsizleştirilir. Böylece fotoğrafa üçüncü boyut etkisi verilmiş olur. Açık diyafram estantane değerinin de yükselmesini zorunlu kılacağından göz kapaklarının kırpılması gibi durumlarda ortaya çıkacak uyuyor imajı önlenmiş olur.
Modelin kişiliğinin anlatılması açısından bazen başın bir kısmı yeterli iken bazen başın tamamı veya vücudun tamamıda yeterli olabilir. Fotoğraf sanatı modelin kişiliğinin bizim objektifimizle yorumlanması olduğundan bir kemancı için kemanıyla birlikte çekilecek bir fotoğraf belki düşünülebilecek en son konu olduğu unutulmamalıdır.
Kapalı mekanlarda portre fotoğrafı çekerken flaş kullanmak yerine camdan gelen ışıktan yararlanılmalıdır. Camdan gelen ışık yumuşak ışık olduğundan modelin özelliklerini daha kolay yansıtmaya yarar. Eğer flaş kullanılması gerekiyorsa flaş modelin yüzüne değil duvarlara tutularak buralardan yansıyan ışıklarla fotoğraf çekilmelidir. Fotoğraf çekiminde yapay ışık kullanılacaksa en az iki ışığa ihtiyaç vardır. Bunlardan biri temel ışık olup konuyu aydınlatırken diğer ışık temel ışığın ortaya çıkardığı koyu bölgeleri yumuşatmak ya da dolgu ışığı olarak kullanılması gerekir.
Portre fotoğrafının çekiminde model duvara ya da arkasında bulunan perdeye yaklaştırılmamalı, model ile duvar arasında en az bir metrelik bir mesafe bırakılmalıdır. Yapay ışıkta fotoğraf çekildiğinde model ile duvar arasından verilecek bir ışık modelin duvara yapışık gibi çıkmasını engeller.
Tanımadığımız kişilerin portre fotoğraflarını çekmek için mutlaka izin istenmelidir. Merhaba faktörünü mutlaka kullanın. Kişiyle sohbet ederek yaklaşın olaya. Bir kahvehaneye girer girmez kimseyle konuşmadan fotoğraf çekmeye başlasanız içerdekilerin size tepkisi ne olur bir tahmin ediniz. Ama kahvehaneye girdikten sonra, en azından birkaç dakika oradakilerle sohbet etseniz, kimliğinizi açıklayıp işinizi anlatsanız hepsinin size sarılacağından şüpheniz olmasın.
“An fotoğrafları” çekmek için merhabalaşmaya vakit bulamayabilirsiniz de bazen.. Bu durumda fotoğrafçının ilişki kurmadaki ustalığı önemli rol oynar çoğu kez.. Fotoğrafı çektikten sonra paparazzi fotoğrafçısı gibi koşarak uzaklaşmayın oradan. Bu anı niye fotoğraflama gereği duyduğunuzu, izin almaya neden vakit bulamadığınızı, amacınızı mutlaka izah ediniz.

http://www.fotograf.web.tr adresinden alıntıdır. Bu siteyi amatör fotoğrafçılıkla ilgilenen arkadaşlara tavsiye ederim.

Bafra Tütünü

Ciğerlerime çekiyorum
Bafra tütünüm usulca seni
Sen yanarken için için
bilsen deli kız, bir bilsen
Döktüğüm yaşlar kim için
Başlı başına bir sanatmış yaşamak
Yaşamak düşmelerle kalkmalarla,
Hakkıyla, layıkıyla icrası için
Kah tufanları beslesin
Kah yangınları söndürsün gözlerim, gözlerin
Hey derdi aşkımdan büyük sevdiğim,
Ağır ağır ciğerime çektiğim Bafra tütünüm,
Ağla sellercesine yangın büyümesin
Sil gözlerin, taneler bağrımı delmesin
Ve yanasın için için,
ben de yanarım sen için...
İstanbul - 10.02.2000 03:42
Özcan Günergök

Ayrılık

Çok şey öğretir insana ayrılık,
Kıymetini dostların, kardeşlerin.
Anlar firkatte gerçeklerin,
Ne çetin olduğunu,
İnandırır ayrılık.

Kavuşmak bin bir çilenin sonu,
En güzel andır,
En hoş vakittir.
Biter acılar,
Gelir bir sevinç dolu dolu,
Tatlı hayaller,
Planlar alır çilenin yolunu.

Değildir hiçbir ayrılık daimi,
Giden gemiler,
Mutlaka döner limana geri.
Sıla özlemi,
Ayrılığın gereği.
Biter onun da çilesi.

Ayrılık türlü türlü,
Anadan, babadan, gardaştan, arkadaştan.
Askerlik, gurbet, talebelik, doğuştan.

Artık bitsin, okunmasın bu türkü...

İstanbul - 05.01.1989
Özcan Günergök

Ayrılığın

Acılar içinde kıvranıyorum,
Elimi uzatasım geliyor sana.
Cesaret edemiyorum buna,
Kahrediyor beni ayrılığın.

Su gibi akarmış zaman,
İnsan farkında dahi olmadan.
Şimdi de akıp gitse ya.
Geçmiyor zaman,
Sen yanımda olmayınca.

Anlatamam derdimi kimseye,
Bir defterim, bir ben bilirim.
Ne hallere girdiğimi,
Seni görmeyince.

Unutamam seni asla,
Nasıl dayanırım ben,
İçten içe çökerten,
Kahreden ayrılığına...İstanbul - 26.01.1990
Özcan Günergök

İznik Gölü Kıyısında Bir Garip Sandalım


Auslaender (Yabancı)

Talihsiz göçmeni sıkıştırdıklarında
yitirilmiş hayallerini düşünürken
Evine giden yolda yorgun argın,
Teninin farklılığını,
Saçlarının gecenin karanlığıyla yarışan.
siyahlığını biliyorlardı

Molotof kokteyli camları parçalarken
Zifiri ölüm bulutu örterken geceyi
Duydukları çığlıkların farklı dilden
Olduğunu da biliyorlardı.

Onun yabancı olduğunu biliyorlardı
Oysa bilmedikleri de vardı

Umarsız bir acıyla yere yığıldığında
Gözlerinde, yolunu bekleyenler vardı
Asfaltı kızıla boyayan kanın sıcaklığı.
Can verirken alevler içinde
Çekilen sanki cehennem azabıydı...

Birkaç uçak saati ötede
Onlar da yabancıydı oysa
Saçları sarı, tenleri farklıydı
Konuştukları dil de artık yabancıydı
Yazık ki bunu bilmiyorlardı...
İstanbul - 13.05.1999 02:10
Özcan Günergök

Anadolum

Dostluk sende, aşk sende
Acı, çile, mutluluk sende
Çelişkiler yumağı
Bir garipsin Anadolu

Yüce dağların, çağlayan ırmakların
Hayat veren toprağınla
Anadolu bir başkasın

Kırış kırış alınlarıyla
Tarlada çapalayan, çabalayan köylüler
Yorgun argın eve dönüşlerde
Bir tas ayranın mutlu edebildiği insanlar
Yüzlerinde ödünç alınmış tebessüm var

Bu yol masum değil gördüğün kadar
Nice canlar son nefesini vermişler
Hastane yolunda
Karlarla işbirliği etmiş hain yollarda

Delikanlı aşık olmuş komşu güzeline
Alamamış sevdiğini
Kahrolası töreler kıymış canlara
Ne aşklar yaşanmış bu toprakta
Kerem, Ferhat, Mecnun
Aslı, Şirin, Leyla
Gezinmekte Anadolu'da
Başka vücutlarda
Ovalı hasan, obalı Emine
Yere batasıca töre
Ve Hasan boğuldu...

Şıhlarımız vardır bizim dualarına muhtacız
Ağalarımız var bizim himmetleriyle varız
Ağamsın kovarsın, sen varsan ben varım
Başımdan eksik etmesin seni Allah'ım
Varsın ben gün yüzü görmeyem
İhtiyar anam, babam gibi
Onların anaları babaları gibi

Köylüm milletin efendisi Anadolu'mda
Çiftçi Ahmet gazetede haber aramada
Hökümat çiftçi borçlarını silecekmiş
Tütün, pamuk, pancar bedelleri ödenecekmiş

Küçük bir kondu dokuz nüfus
Bulduğu köşelere kıvrılmış dokuz can
Gün ağarmakta
Dokuz can bir yerlere dağılmada
Acımasız kavgadaki rollerini oynamada
"Akşama geç kalmayın çocuklar" diyor baba

Motorun altında, suratı yağdan simsiyah
Elinde anahtar, hayalleri çalınan çocuk
Geleceğinde ülkemin
Şairi, yazarı, mühendisi olacaktı
Yavrucak tinerli ölümü koklamada
Anadolu'mun bir başka köşesinde

Bir başkadır dostluklar
Dost uğruna ölmek de var
Dost kardeştir, belki kardeşten de öte
Bağrında tezatları barındıran Anadolu'mda

Dostluklarını yaşayan bir dost
Bir tas soğuk ayran istiyorum senden
Güleceğim, güleceğim
Amma önce insanlarım gülsün
Onlar güldüğünde güleceğim
Aşıklar kavuştuğu,
İnsanlar doyduğu gün
Ben de güleceğim
Sana olan aşkım üzerine söz
Söz veriyorum Anadolu
Söz
İstanbul - 06.02.1999 17:25
Özcan Günergök

21 Eylül 2007 Cuma

Bir Zamanlar Yağ Denince Akla O Gelirdi: SALAT


Küçükken annem beni bakkala yağ almaya gönderince "yağ al "demezdi. "Salat al" derdi. Kağıt mendil ile Selpak markasının özdeşleşmesi gibi, yağa da Salat derdik. Nereden nereye. Şimdi Tekirdağ girişindeki tesisleri dışarından bakıldığında çürümeye başlamış gibi görünüyor. Binanın ön kısmında güvenlikçiler mevcut olmakla birlikte, sanırım tesislerde üretim yok.

Harika Bir Fotoğraf Paylaşım Sitesi: TREKEARTH

www.trekearth.com sitesini herkese tavsiye ederim. Dilerseniz fotoğraflarınızı yayınlarsınız. Dilerseniz her gün eklenen yüzlerce fotoğrafı izleyebilirsiniz.

Ah Gözlerim

Öyle yorgunum ki bugünlerde
Bir bilsen ah!
Hiç sorma
Söz geçmez oldu gözlerime
Uzanıp, gece yatağında
"Geldi vakit", "uyumalı" dersin,
Lakin kapanmak bilmez
Dost bildiğin hain
Kıvranıp sağa, sola dönersin
Bir de bakmışsın günü getirmişsin,
Büroda bir koşturmaca
Masada beklerken beni yığınla dosya
Korkarım yolda bırakacak gözlerim
Baksana ,başladı yine kapanmaya,
"Uyumalı" diyor gelmiş vakit güya
Ah ulan! Ulan sırası mı yine
Hep aleyhime olmaya
Yeminli misiniz be...
Teşvikiye - 13.08.1999 13:10
Özcan Günergök

ÖLÜME NE HACET

İçimde bir çocuk
Büyümek istemez
Bir deli yürek
Sevgi pompalar kan diye

Büyüdüğünde çocuk
Al sıvı sürdüğünde damarlara yürek
Terk etmiştir beni sebebi varlığım
Artık ölüme ne hacet
Erzincan - 17.02.1999 10:05
Özcan Günergök

Uğurlar Ola -eski dosta-

Yalnızdım, ağlamaklı, çaresiz
Seni çağırıyordum
Dost yüzü görmekti arzum
Belli ki sesim varmıyordu
Duysan gelirdin değil mi?

Neden susuyorsun,
Eğmiş başını konuşmuyor
Kafanda neler kuruyorsun
Yalanı da beceremezsin
Bilirim, var git yoluna

İki elimiz kanda bile olsa
Koşacaktık yardıma
Böyle anlaşmıştık seninle
Öyle ya kanda demiştik
Balda değil

Dedim ya var git yoluna
Hadi artık uğurlar ola..
İstanbul - 24.03.1999 00:35
Özcan Günergök

O AN

O an
yaşadığı son an oldu
O ana kadar yaşadıkları
O an anı oldu
Yaşadıklarının anı olduğuo an da
şimdilerde anı oldu
Koyulhisar - 05.05.1999 19:26
Özcan Günergök

Anadolu'da

İstanbul'da yazdan kalma bir gün
Bolu'da kar
Çok değil,
az ötede bir başkalık var
Belki bu yüzden böylesine sevişim Anadolu'yu
Farklılar bir arada
Ortak yaşamada
Farklıların farksızlaştığı
Anadolu'da
17.02.1999
Özcan Günergök

20 Eylül 2007 Perşembe

Ülkemden Manzaralar

Haber bülteninde bir görüntüye takıldı gözlerim,
Erzak dağıtılıyormuş.
Birbirini eziyordu insanlar,
Ufacık paketlerden nasiplenmek uğruna.
Utandım o an insanlığımdan.
Düşündüm,
Ülkemi,
İnsanlarını.

Amerikan Doları saçılan düğünleri,
Aç yığınları.
Böyle değildi sanırım ülkem,
Yoksa bu haldeydi de,
Ben mi farkına yeni vardım.

Hukukçu olmaya karar vermiştim,
Hakim olacak,
Adalet dağıtacaktım.
Masumlara baba,
Suçlulara bela olacaktım.
Neyse ki hakim olmadım.
Vicdanım rahat,
Düşünenleri hapse koymadım.

Sahilleri İrem Bağları,
Dağları cehennem ülkemin.
Adı konulmamış bir savaşın,
Adı konulmuş kurbanları manşetlerde.
Bir fotoğraf gördüm bugün gazetede,
Bayram ya,
Mezarlık ziyaretlerinde halk.
Bir kadın,
Gözü yaşlı,
Yüreği yanan bir ana,
Oğlunun mezarı başında.
Taşında yazılı,
Şehit Jandarma er falanca,
Henüz yirmi yaşında.
Daha doğrusu yirmisinde "idi".

Bugün bayram.
Kutlaması kolaysa...

Yine bir emekli ölmüş,
Maaş kuyruğunda,
Bir tanesi de ucuz ekmek kuyruğunda,
Hani şu Sovyetler sonrası Rusya'da gördüğümüz türden.
Oysa ne de çok şükrederdik
oralarda olmadığımıza.

Ülkemde aç insanlar,
Düşüyor toprağa dağ gibi delikanlılar.
Düşünenler içerde.

Ankara'dan birileri haber bültenlerinde,
Ne güzel şeyler anlatıyorlar,
Gözlerimizin içine bakarak,
Bir varmış,
Bir yokmuş...

İstanbul 1998
Özcan Günergök

Masal ve Arzu

'Bir ülke varmış yeryüzünde
Her şey sevginin gölgesinde
güne sevgi ile başlarmış
Sevmekte yarışırmış
Ülkede tüm insanlar' '

Bir ülke olsa yeryüzünde
Her şey sevginin gölgesinde
sevgi ile güne başlasa
Sevmekte yarışsa
Ülkede tüm insanlar'

Masallar arzularımız
Arzularımızsa masal
Bir de masallar gerçek olsa...

Özcan Günergök

Bir Başka Ben

Ansızın kopan gitar teli gibi,
Kopup gideceğiz.
Terk-i diyar eyleyeceğiz,
Aynı kaderi paylaşan,
Sayısız niceleri gibi.

Koptuğunda gitarın teli,
İşlevsiz iki parçacık bıraktı ardında.
Veda vakti kapımı çaldığında,
"Hadi dost vakit tamamdır" dendiğinde
Ardımda bir başka ben olsun isterim...
Özcan Günergök

DARAĞACI

İnanıyorsan savunduklarına
Arkasında duracaksın
Gerek yok cellada
Çıkarıldığında darağacına
Tabureye sen vuracaksın
21.2.1999 Erzincan 00:51
Özcan Günergök

BAHÇEVAN

Bir bahçevanım gül bahçesinde
Dererim en güzellerinden
Elçiler çıkarırım yollara
Rengarenk dünyamdan

Bir garip bahçevanım
Güller benim çocuklarım
Batarken dikenleri yüreğime
Gözlerimde yaş acıdan değil

Ben bir deli bahçevan
Güller çocuklarım
Kimi dostun sessiz dili
Kimi aşığın kan kırmızı yüreği

Ben bir mahzun bahçevan
Güller çocuklarım
Mutlu olsun diye insanlar
Dalından koparır canımı ellerimle
Son yolculuğa hazırlarım

Acıyı sevinci dolu dolu yaşarım
Gül bahçesinde bir bahçevanım
Güller benim çocuklarım
28.02.1999 Erzincan 01:30
Özcan Günergök

19 Eylül 2007 Çarşamba

Martı -Farklı Bir Bakış Noktası-


Martı
Önce kanadını kırdılar
Artık uçamazdı
Aldırmadı
Martı
Sonra
Ayağına vurdular
Ağırca prangayı
Artık koşamazdı
Aldırmadı
Martı
Derken
diline kilit vurdular
eğiverdi başını
bir daha kaldırmadı
Bunu kaldıramadı
Özcan Günergök

Uluabat


Bu nehir Uluabat Gölü'ne dökülüyor. Suların azaldığı bu nehirde insanlar tarafından yaratılan kirlilik had safhada olmasına rağmen, hala canlılar mevcut. 63 yaşındaki delikanlı Sabri Amca sürekli buraya balık avlamaya geliyormuş.

ARDIMDA KENDİMİ BIRAKTIM

Yine senden uzakta,
Yine sensiz,
Bir yıl daha geçti.
Yaşadım her gün umutla,
Bir gün ansızın çıkıp da gelirsin diye.

Boşunaymış oysa bu bekleyişler,
Bir rüya imiş sanki,
Seninle yaşanan anlar...
Gözlerimin gözlerinle buluştuğu
Eşsiz dakikalar.

Hani derler ya,
İnsan hayalleriyle yaşar diye...
Hep seninle yaşadım ben,
Seni soludum,
Seninle yattım,
Seninle kalktım
Günün ilk ışıkları seninle dolardı odama,
Ve seninle devam ederdi günüm.
Beni yalnız bırakmayan,
Benden başka kimsenin fark edemediği varlığın...

Hatırlar mısın
Birlikte olduğumuz o sayılı dakikaları.
Bir günün belirli saatleri.
Dönüş vaktiydi...
Yeni bir başlangıç yapacaktım.
Dönüp de ardıma bakmadan,
Yepyeni bir hayata.
Ama ardımda seni bıraktım...
Ya da Başka deyişle,
Ardımda kendimi bıraktım...
10.10.1998 Erzincan
Özcan Günergök

18 Eylül 2007 Salı

BOŞ

Ne yöne istersen koş,
Rahata ermek için
Ne yapsan, neylesen boş.

Sevmek, sevilmek hoş,
Acılardan sıyrılmak için
İnan ne etsen boş.

Erdiysen huzura coş,
Şu kısa ömürde bilesin
Dertsiz yaşamak da boş.
27.05.1999 Trabzon-İstanbul (Uçakta
Özcan Günergök

17 Eylül 2007 Pazartesi

Rüstem Paşa Camii Duvarları-II


Cami duvarında bir "vaw" harfi ve kilitli bir küçük kapı.

Yukarıdaki fotoğrafta görülen kapı üzerindeki kilidin yakın çekimi.

Tekirdağ Rüstem Paşa Camii Duvarından Görüntüler:


Tekirdağ Rüstempaşa Camii 1546 yılında inşa edilmiş. Cami duvarındaki yazılar dikkatimi çekti. "vaw" harfi içinde "Allah" kelimesi yazılı.


Bu da o yazılardan biri: "Ya Allah" kelimesinin altında "vaw" harfi var.
Amatör fotoğrafçılığa başlayınca memleketimizde ilgili ilgisiz ne kadar çok kablo, tel ve sairenin ortalıkta olduğunu farkettim. Bu da onlardan biri. Güzelim yazının ortasından maalesef kablo geçiyor.

Birbirimize Saygili Olma Konusundaki Üç Tip Temel Hata

Profesör Üstün Dökmen, Hayvan dergisinde yayimlanan röportajinda, "Yere düsen ekmegin üstüne basan insan görmedim ama yere düsen insani tekmeleyen çok kisi gördüm" diyor... Saygili olmaktaki kusurlarimizi söyle anlatiyor:

- Birbirimize saygili olma konusunda 3 tip temel hatamiz var...
Avrupa'da yasayan vatandasimiz, orada yerlere çöp atmiyor ama Kapikule'den girer girmez yerlere tükürmeye, çöp atmaya basliyor. Niye burada böyle yapiyorsun diye soruldugunda, herkes böyle yapiyor diyor. Kendi fikri olmayan insanin duruma göre hareket etmesidir bu.
Ikinci hatamiz, adama göre davranmamiz. Karsimizdaki adam iri yariysa, 'Buyur Abi', diyoruz, ufak tefekse, 'Ne var lan!' diyoruz. Oysa ki, insanlarin onuru birbirine esittir.
Üçüncü hata, keyfimize göre davranmak. Keyfimiz yerindeyse eve girerken 'Merhaba millet' diyoruz, degilse surat asiyoruz. Oysa keyfimiz yerinde olsun olmasin insanlara saygili davranmak zorundayiz.
Diyorum ki, yerdeki ekmege saygili olma konusunda ülkemde mutabakat var, kimse basamaz, ayagiyla dürtüklemez ya da öper, koyar bir kenara.
Ekmek nimettir kabul, peki insan nimet degil mi

GÜNBATIMI FOTOĞRAFI

Günbatımının romantik havası amatör profesyonel tüm fotoğrafçıların bu görüntüleri yakalama isteğini uyandırır. Çoğu zaman çıplak gözle görünen güzellikler fotoğraf filmlerine aktarıldığında çekiciliklerini kaybetmekte donuk ve zevksiz bir hale dönüşmektedir. Uyulacak birkaç kural fotoğraflarımızı sıradanlıktan çıkarabilir.
Tripod, filtre ve geniş açılı objektiflerimizi yanımıza alarak fotoğraf çekmeyi düşündüğümüz konunun bulunduğu bölgeye, günbatımından bir saat kadar önce gitmeliyiz. Fotoğraf çekilmeden önce bölgenin birkaç gün gözlenmesi çekim noktasının belirlenmesinde bize yardımcı olur. Bulutların olmadığı bir günbatımı fotoğrafı pek çekici değildir. Özellikle bahar aylarında güneş ışınlarının yatay olarak geldiği zamanlar, fotoğraf çekmek için uygun bir dönemdir. Bu tür fotoğraflarda amaç güneşin batışını anlatmak değil, güneşin batışı sırasında gerek güneşteki, gerekse bulutlarda ve doğadaki renk değişimlerinin ahengini ve esprisini yakalamaktır. Bu nedenle fotoğraflarımızda güneş olmadan da günbatımının bu renk cümbüşünü ifade eden fotoğraflar çekilebilir.
Güneşi çerçevelemenin dışında tutarak, bu bölgenin parlaklık değerine yakın bir noktadan pozometremiz yardımıyla, fotoğraf çekimi için kullanacağımız enstantane ve diyafram değerlerini belirleriz. Eğer ölçüm yapılırken güneş karenin içerisine girerse pozometremizi yanıltır. Çünkü bu durumda pozometremiz 125/11 veya 500/ 11 gibi çok yüksek ışık değerleri önerecektir. Bu değerlerle çekilen günbatımı fotoğrafları yetersiz pozlandırma neticesi özelliklerini kaybedecektir. Bulunduğumuz ortama ve güneşin batış saatinden öncesi ve sonrası süreye bağlı olarak değişmekle birlikte 1/60 veya 1/30 enstantane ve 1/8 ya da 1/11 diyafram değerleri en uygun değerlerdir. Eğer vizörden görülen görüntü bize göre fotoğrafik bir değer ifade ediyorsa, bu tür fotoğrafların çekiminde ölçülen (önerilen-kullanılan) değerlerin bir alt ve üst değerlerinde fotoğraf çekmek her zaman geçerlidir. Belki bu şekilde birkaç poz fazla harcamakla, güzel bir fotoğraf elde edebiliriz. Günbatımı saatlerinde güneş ışığının ısı derecesi ve buna bağlı olarak bulutların renkleri ve yerleri değişeceğinden sabırla en iyi görüntünün oluşması beklenmelidir. Tabii ki, en iyi görüntüyü bekleyim derken, iyi görüntülerin fotoğraflarını çekmemek bazen elimiz boş geri dönmemize neden olabilir.
Günbatımı fotoğrafları çekilirken güneşin ve bulutların durumu kadar ufuk çizgisi ile makinemiz arasındaki diğer objelerinde durumu çok önemlidir. Deniz veya göl kıyısında günbatımı fotoğrafı çekmek isteyen bir kişi durgun deniz ve gölde boşlukları doldurabilmek için, balıkçı, balıkçı teknesi, kayık, gemi gibi objeleri kullanabilir. Deniz, göl ve ırmak kenarlarında güneşin ve bulutların sudaki yansımaları da fotoğraf karesinin doldurulmasında kullanılabilir. Irmak kenarında balıkçılar ya da kırda yürüyen insanlar, hayvanlar ve çiçekler fotoğraflarımızda kullanacağımız yardımcı unsurlar olarak değerlendirilebilir.
Günbatımı fotoğraflarında pozlama değeri güneş ve çevresine göre alındığında öndeki konular (insan, hayvan vb.) siluet olarak film üzerine düşer. Bu durumdan yararlanarak çok değişik fotoğraflar çekilebileceği gibi ön plandaki konularında net ve belirgin çıkması için dolgu ışığından yararlanılabilir. Örneğin bir balıkçının ön planda olduğu günbatımı fotoğrafı çekilirken flaşla balıkçıyı aydınlatırsak, balıkçı fotoğrafımızda net ve belirgin olarak çıkarken arka fon gökyüzünün mor, turuncu renkleriyle süslenebilir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, aydınlatılacak obje ile flaş arasındaki mesafenin 3-4 metreyi (kullanılan flaşın ışık gücüne göre değişmekle birlikte) geçmemesidir. Dört metreyi geçen durumlarda flaşın ışık gücü aydınlatılmasını istediğimiz konuyu yeterince aydınlatamayacağından fotoğrafta beklediğimiz etkiyi yaratamaz. Flaşlı fotoğraf çekimlerinde enstantane değerinin makine imalatçısının belirtmiş olduğu değerin üzerinde olması tatsız sürprizlerle karşılaşmamıza neden olur
http://www.fotograf.web.tr/ adresinden alıntıdır. Bu siteyi amatör fotoğrafçılıkla ilgilenen arkadaşlara tavsiye ederim.

16 Eylül 2007 Pazar

Kırmızı Gül


GONCA PAYLAŞILINCA

Bir gonca vardı minik ellerinde,
Hazinesini saklıyordu kendince.
Bir gonca vardı minik ellerinde,
Üstüne titriyordu çocuk kalbince.

Bir gün paylaşmak istedi
Hiç görmediği kardeşleriyle.
Öptü, kokladı, son kez bakıp
Goncayı yol kenarına bıraktı.

Ardına bakmadan ıslak gözlerle
Uzaklaşıverdi, hazinesi ardında çocuk
Zaman geçti, aynı yere düştü yolu.
Bir gonca vardı o zaman ellerinde

Güller, gül bahçesi görüyordu,
Goncayı, yüreğini bıraktığı yerde...
10.03.2000 Kadıköy 14:19
Özcan Günergök

15 Eylül 2007 Cumartesi

O Bir Efsane: VW 1303


Bu fotoğrafı Bursa-Balıkesir yolunda bir POAŞ istasyonunda çektim. Efsane 1303 ve yanında kağnı. Bu iki emeklinin dilleri olsa da konuşsa...

İznik Gölü



YALNIZLIK
Yalnızlığın,
Yığınların arasında
Yaşananından korkarım,
Yaşamak zorundaysam onlarla.

Kendimle baş başayken
Yalnız değilim ben.
Yalnızlık deniliyorsa buna
Yalnızlığımı seviyorum...
İstanbul - 26.01.1999 19:25
Özcan Günergök

Fotğrafta yürüyen kişi kardeşim Yüksel. Bu fotoğraf çekilirken kendisinin haberi yoktu. Mekan İznik Gölü kıyısında bir kamp alanı. Sonbaharın gelişiyle kamp alanı terkedilmiş durumda...

Valide Köprü (Yalakdere Köprüsü)


Bu tarihi köprü yıkılmaya yüz tutmuş ve artık kullanılmıyor. Tarihe karşı duyarsızlığımızın bir belgesi gibi duruyor karşımızda...
Kaderine terkedilmiş olan bu tarihi köprüye ilişkin olarak http://www.basbayraktar.com/kocaeli/karamursel.htm adresinde aşağıdaki bilgilere yer verilmiştir:
"Bugün de kullanılan ve çevresinde kurulan mezraya adını veren Valideköprü, ilçenin Osmanlı Dönemi'ne ait en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilir. Karamürsel'den güneye doğru; Karaahmetli, Hayriye, Yalakdere köylerinden geçen ve İznik'e giden yolun üzerindedir. 17. yy.'da kimin tarafından yaptırıldığı kesin olarak bilinmemekle beraber; Kösem Sultan, Turhan Sultan veya Emetullah Sultan'dan birinin yaptırdığı rivayet edilmektedir. Köprü; üç gözlü, sivri kemerlidir ve iki yanı korkuluklarla çevrilidir. Klasik Türk mimarisi tarzında, kesme taştarla yapılmıştır. Boyu 64 metre, döşeme eni ise 450 metredir".

14 Eylül 2007 Cuma

Depresyondayım :)


90/10 Sirrini kesfedin

90/10 Sirrini kesfedin,
Bu keşif hayatinizi etkileyecek belkide degistirecek.
Bir ornek verelim.
Ailenizle kahvalti yapiyorsunuz. Kiziniz, kahve fincanina carpiyor ve bir fincan kahve gomleginizin uzerine dokuluyor.
Biraz once olan olay uzerinde hic bir kontrolunuz yok. Sonradan olacaklar ise sizin davranisiniza gore belirlenecek.
Lanet ediyorsunuz. Kahveyi uzerinize doktugu icin kaba bir sekilde kizinizi azarliyorsunuz. Kiziniz uzuluyor ve aglamaya basliyor. Kizinizi azarladiktan sonra esinize donuyor ve kahve fincanini masanin kenarina cok yakin koydugu icin elestiriyorsunuz. Bunu kisa bir sozlu tartisma takip ediyor. Ofkeyle ust kata cikiyor ve gomleginizi degistiriyorsunuz. Asagiya indiginizde kizinizi, aglamaktan dolayi kahvaltisini bitirememis ve okul icin hazirlanamamis bir halde buluyorsunuz.
Kiziniz otobusu kaciriyor. Esinizin ise gitmek icin hemen cikmasi gerekiyor. Hemen aceleyle arabaniza kosuyorsunuz ve kizinizi okula birakmak uzere hareket ediyorsunuz. Gec kaldiginiz icin, saatte 50 kml hiz sinirlamasi olmasina ragmen saatte 80 km hizla gidiyorsunuz.15 dakikalik gecikmeden ve hiz limitini astiginiz icin odediginiz 120 YTL trafik cezasindan sonra okula ulasiyorsunuz. Kiziniz size "Hoscakal" demeden binaya kosuyor. Ofise 20 dakika gecikmeyle geliyorsunuz ve evrak cantasini evde unuttugunuzu anliyorsunuz. Gununuz korkunc bir sekilde basladi!
Devam ettikce, kotulesiyor, daha da kotulesiyor saniyorsunuz Eve gitmeyi dort gozle bekliyorsunuz. Eve ulastiginizda esiniz ve kizinizla olan iliskilerinizde araya sIkistiginizi saniyorsunuz.
Neden?

Sabahleyin nasil tepki verdiginize bagli olarak!
Neden kotu bir gun gecirdiniz?
A) Kahve sebep oldu
B) Kiziniz sebep oldu
C) Polis sebep oldu
D) Siz sebep oldunuz
Cevap "D" şıkkı.
Kahvenin dokulmesinde sizin bir kontrolunuz yoktu. Sizin gununuzun kotu gecmesine o 5 saniye icindeki davranislariniz sebep oldu.
Olabilecek ve olmasi gereken ise soyleydi.
Uzerinize kahve sicradi.Kiziniz aglamak uzere. Siz nazikce "Tamam tatlim,bir dahaki sefere biraz daha dikkatli olman gerek"diyorsunuz.
Havluyu kaptiginiz gibi ust kata cikiyorsunuz. Gomleginizi degistirip,evrak cantasini aldiktan sonra asagiya iniyorsunuz ve ayni anda pencereden kizinizin otobuse bindigini goruyorsunuz. Kiziniz geri donup el salliyor.
Siz ve esiniz ise gitmek icin birlikte cikmadan önce öpusuyorsunuz. 5 dakika once ise geliyorsunuz ve calisma arkadaslariniza neseli bir sekilde selam veriyorsunuz. Patronunuz ne kadar guzel bir gunde oldugunuz hakkinda konusuyor.
Farka bakin! Iki farkli senaryo. Ikisi de ayni basladi. Ikisi de farkli bitti.
Neden?
90/10 sirri inanilmazdir! Cok azimiz bunun farkindadir.
Sonuc?
Pek cok insan gereksiz yere stresten, dertlerden, problemlerden ve basagrisindan aci cekmektedir.
Bu sir nedir?
Hayatin 10'u, sizin basiniza gelenlerden olusur.
Hayatin diger 90'ina ise sizin bu basiniza gelenlere nasil davrandiginizla karar verilir. Insanlar anlamsiz seyler soyler ve yaparlar. İnsanlar hasta olurlar. Arabalar bozulurlar.


Ucaklar gec kalir ve butun planlarimizi alt ust ederler.
Trafikte bir surucu canimizi sIkabilir v.s. Bu 10'luk kisim tamamen bizim kontrolumuz disinda gerceklesir Diger 90'lik kisim farklidir.
Diger 90'lik kisimi siz belirlersiniz. Nasil?
Olaylara yaklasiminizla!
Nasil tepki verdiginize bagli olarak .
Gercekten olanlarin 10'unda hic bir kontrolunuz yok.
Diger 90'i ise sizin tepkinizle belirlenir.Bir nevi kelebek etkisi..!

SONSUZ DEĞİL AYRILIKLAR

Bu aksam
dostları uğurladım,
Bu aksam
geçmişe yolcuydum.

Bilemezdim
zorluğunu ayrılıkların,
Bilemezdim
tenhada gözyaşlarını.

Neyse ki
kavuşmak da var,
Sonsuz degil ayrılıklar.

Elbet
bir gün hasret de biter,
Neler bitmedi ki hayatta.

Düşün bir geçmişi,
Ne kaldı
yaşananlardan

Acı tatlı anılardan,
Geriye bir tebessüm kaldı. 1998-İstanbul
Özcan Günergök

11 Eylül 2007 Salı

Martılar Denizde Ne Ararlar?

Bundan yüzyıllar önce deniz aşırı, çok güzel bir ülke varmış. Tabi her masalda olduğu gibi bu masalda da o ülkenin bir kralı ve tabii ki bir de prensesi varmış. Prenses dünyalar güzeli bir kızmış. Kralın emri ile her gün prenses dolaşmak için saray muhafızları ile birlikte sarayın dışına çıktığında ona bakmak yasakmış. Halk onun dolaşmaya çıktığı ilan edildiğinde eğilir ve gözlerini kapatır, ya da evlerine kaçışırmış.Onu görmenin bedeli ölümle cezalandırılırmış. Günlerden bir gün yine prenses dolaşmak için çıktığında... Fakir bir köylü delikanlı iradesini yenememiş ve yavaşça başını kaldırıp prensese bakmış ve başını kaldıran fakir delikanlı ile prenses o anda göz göze gelmişler...Tabii ki... Tahmin edeceğiniz gibi fakir delikanlı pensese inanılmaz bir aşkla tutulmuş. Prensesin de o derin bakışlarının boş olmadığını düşünen fakir delikanlı günlerce uyuyamamış ve ölümü bile göze almak pahasına, prensesi bir kere daha görmek için uğraşmış durmuş.
Bu arada fakir delikanlıya da tutulan güzel prenses onun zarar görmemesi için günlerce kendini saraya kapatmış. Sonunda dayanamayan fakir delikanlı her şeyi göze alarak gizlice sarayın bahçe duvarına tırmanmış ve prenses ile bir kere daha göz göze gelmişler. Fakir delikanlı hemen duvardan atlamış ve prensesle konuşacağı anda saray muhafızlarına yakalanmış.Kralın karşısına götürülen delikanlı nasıl olsa ölümle cezalandırılacağını bildiğinden krala prensese duyduğu aşkını anlatmış. Kral ölüm emrini vereceği anda prensesin yalvarışlarına dayanamayarak fakir delikanlıya başka bir ceza vermeyi kabullenmiş. Hemen bir gemi hazırlattıran kral gidilebilecek en uzaktaki adaya bir fener yaptırmış ve fakir delikanlıyı da o adada yanlız yaşamaya mahkum etmiş...
Aradan bir kaç ay geçmesine rağmen prensesi unutamayan fakir delikanlı prensese olan aşkını kağıtlara dökmüş ve martılara anlatmaya başlamış... Artık bütün martılar fakir delikanlının prensese olan aşkından haberdarmış. Sonunda martılar bile fakir delikanlıyı anlamış ve yazdığı mektupları prensese götürmeye başlamışlar...Ve zamanla prensesin de yazmış olduğu mektupları fakir delikanlıya götüren martılar aracılığı ile aşkları iyice büyümüş; ta ki... Bir sabah sarayın bahçesinde kahvaltı yaparken prensesin odasının penceresine ağzında bir mektupla konan martıyı kralın görmesine dek.Tabii korkulduğu gibi olmamış...Ağlayarak kızına sarılan kral, hayvanların bile bu aşkı anlarken kendisinin anlayamadığı için kendisinden utandığını söyleyerek prensese hemen bir gemi göndertip fakir delikanlıyı getirtip kendisi ile evlendireceğini söylemiş. Buna çok mutlu olan prenses hemen fakir delikanlıya bir mektup yazmış ve olanları anlatmış.Tabii bu arada mektubu götürmek için bekleyen martıya da her şeyi anlatarak bütün martıları düğünlerine çağırmış. Buna çok sevinen martı mektubu bir an önce ıssız adaya götürmek için yola çıkmış.Tam yolu yarılamışken yanından geçen bir kaç martı arkadaşına haber verip hepsinin düğüne davetli olduğunu söylemek için gagasını açtığında mektubun düştüğünü farketmiş. Ve mektubu tüm martılar hep birlikte aramaya başlamışlar...Fakat bir türlü bulamamışlar.
Bu arada prensesten mektup alamayan fakir delikanlı, yazmış olduğu mektupları göndermek için bir tek martı bile bulamamış... Biraz ilerisinde uçuyorlar fakat yanına gitmiyorlar ve mektubu arıyorlarmış... Prensesin kendisini unuttuğunu yahut istemediğini sanan fakir delikanlı martıların onun için gelmediğini düşünerek, fenerden kendisini kayaların üzerine atarak intihar etmiş.Ve maalesef kralın gemisi adaya vardığında fakir delikanlının soğuk bedeni ile karşılaşmışlar...İşte o gün bugündür, her şeyi düzeltmek için denizler üzerinde uçan martılar o mektubu ararlar. O mektubu bularak o inanılmaz sevgiyi ve her şeyi geri getiriceklerini sanırlar ve bu yüzden de hep denizler üzerinde uçarlar..

Blog Arşivi